Demir Kubbe Geçilir, İhanet Rejimleri Geçilmez!

İşgalci Yahudi varlığı, İran’a saldırmadan hemen önce, Kuzey Afrika ve birçok ülkeden Müslüman aktivistin katılımıyla Refah Sınır Kapısı’na doğru bir sivil inisiyatif başlatıldı. Bu adım, Gazze ablukasını kırmak ya da en azından dünya kamuoyunun dikkatini bu zulme çekmek isteyen vicdanlı insanların ayağa kalkışıydı.
Yaklaşık iki yıldır süren bu abluka, artık sadece Müslümanları değil, birçok gayrimüslim vicdan sahibini de harekete geçirmişti. Ortaya çıkan bu güçlü birliktelik, Küresel Gazze Hareketi adını aldı.
Tam bu esnada “İsrail” ile İran arasında şiddetli bir çatışma başladı. Bir yandan Mısır’daki gelişmeleri takip ederken, diğer yandan bu savaşın seyrine odaklandık. Müslüman coğrafyaya isabet eden her kurşun, aslında bize sıkılmış gibidir. Hele ki saldırı siyonist rejimden geliyorsa, buna öfke duymak bir hak değil, imani bir yükümlülüktür. Aynı şekilde, işgalci varlığa kim zarar verirse versin, bunun için sevinmek de mümince bir duruştur.
Ancak Türkiye’den Mısır’a gelen Müslümanlar daha havaalanında alıkonuldu. Kimi saatlerce sorgulandı, kimi otelinde tutuldu, kimisi doğrudan gözaltı merkezlerine götürüldü. Tüm baskılara rağmen, binlerce insan vicdani bir sorumlulukla yola çıktı. Ama dikenli teller, beton duvarlar ve zalim rejimler Refah’a çıkan yolu kapattı.
Tüm bunlar yaşanırken “İsrail”, İran’ın hava saldırısı başlatarak üst düzey komutan ve bilim insanlarına suikast düzenledi. İran ise buna hipersonik füzelerle karşılık verdi. Ve böylece yıllardır “aşılamaz” denilen Demir Kubbe’nin delindiği görüldü. Sözde geçilemez olarak sunulan bu sistemin, aslında propagandadan ibaret olduğu açığa çıktı.
Ama mesele sadece bir füze sisteminin çökmesi değil… Asıl çöküş, ihanetin perde arkasında gizliydi.
Gazze’ye yürüyen vicdanlar, Refah Kapısı’na bile yaklaştırılmadı. 250 kilometre ötede, İsmailiye kentinde durduruldular. Hatta bir kısım aktivist, Libya’da Hafter güçleri tarafından çölde alıkonulup geri çevrildi. Halkının %90’ı Müslüman olan ülkelerin bu tavrı, tarihe geçecek bir ihanet vesikası olarak kaydedildi.
İşgalci rejimin güvenliği, vicdanların sesinden daha kıymetli görüldü. Kimisi psikolojik baskıya, kimisi fiziksel şiddete maruz kaldı. Mısır yönetimi, Demir Kubbe’nin yapamadığını yaptı: Binlerce aktivisti hedefinden saptırdı. Öyle ki Sisi rejimi, İran saldırısından kaçan Yahudilere kucak açarken, Gazze’ye bir kuşun bile ulaşmasına müsaade etmiyor. Gazze, 6 metrelik soğuk beton duvarlarla adeta açık hava hapishanesine çevrildi.
Ürdün de benzer bir rol üstlendi. İran’dan gelen füzeleri ve İHA’ları etkisiz hâle getirerek, İsrail’in dış cephe Demir Kubbesi gibi çalıştı. Onlarca füze Ürdün hava sahasında düşürüldü.
Türkiye cephesinde ise tablo daha da iç karartıcı. Gazze üzerine hamasi söylemlerle ümmetin duyguları okşanırken, diğer yandan Azerbaycan’dan gelen petrol, Erdoğan iktidarının izniyle “İsrail” limanlarına akıtılıyor. Gazze’nin trajedisi üzerinden yürütülen ajitasyon, artık bir diplomatik tiyatro hâlini almış durumda.
Siyonist varlığın bölgede oluşturduğu istikrarsızlığı görmezden gelen yönetim, diplomasi ve Kur’an ayetleri üzerinden sahte bir meşruiyet üretmeye çalışıyor. Geçtiğimiz günlerde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın okuduğu şu ayet ibretlikti:
“Hep birlikte Allah’ın ipine sarılın; bölünüp parçalanmayın.” (Âl-i İmrân, 103)
Ne var ki, bu ayet, İşgalci varlığa yakıt akıtan, ticareti sürdürenlerin için “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!” dedirtti.
Tüm katliam ve zulümlere rağmen, Yahudi varlığıyla ilişkileri sürdürmekte zerre kadar tereddüt edilmedi. Ticaret de, petrol akışı da aynen devam etti.
Sözün Özü;
Demir Kubbe geçildi… Ama İslam dünyasındaki ihanet rejimleri geçilmedi. Elbette şimdilik.
Bu rejimler, varlıklarını işgalci siyonist yapının güvenliğine adamış; saltanatlarını ümmetin kanı üzerinden sürdürüyorlar.
Ne hicap duyuyorlar…
Ne Allah’tan korkuyorlar…
Yüzleri dahi kızarmadan İslam kardeşliğinden, ortak kaderden, birlikten söz ediyorlar.
Gazze’ye bir yudum su ulaştıramayanlar, meydanlarda kardeşlik nutukları atıyor!
Ucube sınırların kalktığı, ümmetin tek vücut olduğu bir sabaha uyanmak duasıyla…Zira bekleyen için sabah yakındır!