#ABD #Amerika #Asya #Çin #Ekonomi #Genel #Güvenlik #Hindistan #Jeopolitik #Pakistan #Siyaset #Tema

Söz Savaşlarından Gerçek Savaşa mı?

Söz Savaşlarından Gerçek Savaşa mı

Hindistan ve Pakistan arasında sözlü savaş, 22 Nisan’da Hindistan’ın kontrolündeki Keşmir’de, popüler turistik kasaba Pahalgam yakınlarındaki Baisaran bölgesinde düzenlenen silahlı saldırıda 26 turistin öldürülmesinin ardından beşinci vitese geçti. Bu saldırı, 2008 Mumbai saldırılarından bu yana en ölümcül saldırılardan biri olarak kayıtlara geçti. Hindistan olası yanıtını tartarken, tepkisinin gösterebileceği çeşitli yollar ve her bir yolun muhtemel sonuçları bulunuyor.

Saldırının ardından, 23 Nisan’da medyaya yapılan bir bilgilendirme toplantısında Hindistan Dışişleri Bakanı Vikram Misri, özel bir güvenlik kabinesi toplantısında saldırının Pakistan bağlantılarının teyit edildiğini açıkladı. Dışişleri Bakanı, saldırının bir vekil örgüt olan ve yaygın olarak Leşker-i Tayyibe’nin bir uzantısı olarak görülen Keşmir Direnişi tarafından gerçekleştirildiğini söyledi. Henüz herhangi bir kanıt sunulmamış olsa da bu açıklama Hindistan medyasında öfkeyi daha da körükledi.

Saldırıdan bu yana Hindistan, bir dizi cezalandırıcı önlemle karşılık verdi. Başbakan Narendra Modi, “teröristleri dünyanın sonuna kadar kovalayacaklarına” dair sözler verdi, cezai diplomatik önlemler açıkladı ve en provokatif adım olarak Hindistan’ın İndus Suları Antlaşması’na katılımını askıya aldığını duyurdu.

Ayrıca, Hindistan Pakistan’ın Yeni Delhi’deki savunma danışmanlarını “istenmeyen kişi” ilan ederek ülkeden ayrılmalarını emretti. Hindistan, İslamabad’daki diplomatik personelini azaltmayı, Attari-Wagah sınır kapısını kapatmayı ve Pakistan vatandaşlarına özel vize vermeyi durdurmayı planladığını açıkladı. Yeni Delhi ayrıca Pakistan vatandaşlarının 27 Nisan’a kadar Hindistan’ı terk etmelerini emretti.

Buna karşılık, Pakistan Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı, Keşmir saldırısı sonrası Hindistan’ın eylemlerini “olgunlaşmamış ve aceleci” olarak nitelendirdi ve Yeni Delhi’nin Pakistan’ı saldırıyla ilişkilendiren hiçbir kanıt sunmadığını belirtti. Pakistan, Hindistan’a hava sahasını kapatacağını, Hindistan ile tüm ticareti durduracağını ve Hint vatandaşlarına verilen vizeleri iptal edeceğini açıkladı. İslamabad ayrıca, Keşmir’deki ilişkileri ve ateşkes hattını düzenleyen 1972 Simla Anlaşması da dahil olmak üzere ikili anlaşmalardan çekilmekle tehdit etti.

Şimdilik, 22 Nisan’daki saldırıya verilen bu tepki, Yeni Delhi ve İslamabad arasında bir sözlü savaşa dönüştü; ancak Hindistan kamuoyunun intikam çağrıları arasında seçeneklerini tarttığı görülüyor.

Hindistan, Keşmir’de sınırlı askeri operasyonlarla yanıt verebilir ve askeri sığınakları ya da militan kamplarını hedef aldığını öne sürebilir. Hindistanlı yetkililerin saldırıyı Pakistan’a bağlayan açıklamaları, Hindistan’ın Pakistan topraklarına misilleme saldırıları düzenleme riskini önemli ölçüde artırıyor. Bu stratejinin riski, istikrarsızlığı daha da derinleştirmesi ve kontrol dışına çıkmasıdır. Hindistan, olası askeri operasyonlar öncesinde özellikle hava unsurlarını Keşmir yakınında konuşlandırmak zorunda kalacak.

Ancak, 2019’da Balakot krizinde Hindistan’a ait bir savaş uçağının Pakistan tarafından düşürülmesi, Hindistan’ın askeri hazırlığında ciddi açıklar olduğunu ortaya koymuştu. Hindistan ordusunun durumu, yetenekleri, doktrini ve kaynaklarını koordine etme kapasitesi hâlâ sorgulanıyor. Yetkililerin ve medyanın sert söylemleri, ülkenin askeri modernizasyonunun tamamlanmamış durumunu da gözler önüne serebilir.

Pakistan ise karşılık vermek zorunda kalacak ve büyük olasılıkla savunma pozisyonlarını güçlendirecek, kendi hava unsurlarını bölgeye konuşlandıracaktır. Pakistan, Hint saldırılarına misilleme saldırılarıyla, sınır ötesi sızmalarla veya Keşmir Kontrol Hattı boyunca topçu ve keskin nişancı faaliyetlerini artırarak karşılık verebilir. Pakistan ayrıca taktik füzelerini test edebilir. Olaylar hızla tırmanabilir ve Hindistan saldırılarını Keşmir dışına taşırsa, uluslararası güçlerin devreye girmesi muhtemeldir.

Hindistan, Pakistan’a karşı İndus Suları Antlaşması’nı askıya alarak da hamle yaptı. 1960’ta imzalanan bu antlaşma, Hindistan ve Pakistan’ın 1947’deki bölünmenin ardından nehir kaynaklarını paylaşmasını sağlıyordu. Antlaşma, doğu nehirlerinin (Ravi, Sutlej ve Beas) kontrolünü Hindistan’a, batı nehirlerinin (İndus, Ceyhun ve Çenab) haklarını ise Pakistan’a veriyordu.

Bu antlaşmanın askıya alınması benzeri görülmemiş bir durum; zira Hindistan ve Pakistan defalarca savaşa girmesine rağmen antlaşma bugüne dek sürmüştü. Kısa vadede, Hindistan’ın suları Pakistan’a yönlendirebilmesi için altyapı inşa etmesi gerekeceğinden, su akışında ani bir kesinti beklenmiyor. Ancak antlaşmanın askıya alınması Pakistan için uzun vadeli bir tehdit oluşturuyor. Pakistan, neredeyse tamamen İndus nehir sistemine bağımlı; tarımının yüzde 90’ı, iş gücünün yüzde 40’ından fazlası ve GSYİH’nın yaklaşık yüzde 19’u İndus ve kollarından yapılan sulamaya dayanıyor. Su akışındaki herhangi bir kesinti, Pakistan için varoluşsal bir tehdit anlamına geliyor.

Hindistan’ın olarak atacağı her adım, gerilimi tırmandırma riski taşımakta ve kendi askeri hazırlığını gözler önüne serebilir. Ancak Hindistan’ın suyu silah olarak kullanması, Pakistan için gerçek ve uzun vadeli sonuçlar doğuracak asıl yanıtı olacaktır.

Kaynak:

  1. https://www.bbc.com/turkce/articles/c5yg5ylj71ko

 

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir