İran Giyotinin Altında… Amerika Kabuğunu Değiştiriyor, Bölge Baştan Şekilleniyor!

Bugün İran’da yaşananlar ne ani bir gelişme ne de geçici bir durumdur. Aksine, Kasım Süleymani’nin öldürülmesiyle başlayan uzun vadeli bir projenin yeni bir aşamasıdır. Bu projenin amacı, İran’ı içeriden parçalamak, bölgesel etkisini yok etmek ve ülkenin konumunu ve rolünü baştan tanımlamaktır.
Son dönemde İran’daki hassas tesislere yönelik saldırılar, İsrail’in münferit girişimleri değil; aksine, Amerika’nın bölgeye yönelik yaklaşımında köklü bir değişimin doğrudan uygulamalarıdır. Amerika artık eski denge maskesini çıkarıyor ve Siyonist kimliğini açıkça gösteriyor. “İsrail” bu bağlamda bir araç değil, projenin merkezidir.
Amerika Kabuk Değiştiriyor
Amerikan politikası artık asgari uzlaşılar üzerine kurulu değil. Cumhuriyetçiler – ve onlarla birlikte Amerikan yönetici elitinin önemli bir kısmı – İran’ı sınırlandırmak istemiyor; tüm bölgeyi “İsrail”in çıkarlarına göre yeniden şekillendirmek istiyorlar. Hedefler şunlar:
- İran’ın nükleer programını şartsız şekilde tamamen dağıtmak
- Füze cephaneliğini elinden almak
- Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’deki etkisini sonlandırmak
- Dizginlenemeyen tüm figürleri sahneden silmek
- İşgalci İsrail’le tam normalleşmeyi dayatmak
Bu bir müzakere süreci değil, baştan sona bir boyun eğdirme planıdır.
Amaç: Değiştirmek Değil, Terbiye Etmek
Buna rağmen Washington, İran rejimini tamamen yıkmak istemiyor — eğer boyun eğerse. Çünkü rejimi devirmek, tüm bölgeyi patlatabilir:
- Lübnan’daki Hizbullah kuzey cephesini açabilir
- Irak’taki bazı Haşdi Şabi grupları Amerikan üslerine karşı harekete geçebilir
- Husiler, Körfez’deki Amerikan üslerini hedef alabilir
Bu nedenle Amerika ince bir ip üzerinde yürüyor: Vuruyor, müzakere ediyor, şantaj yapıyor ama nihai darbeyi vurmuyor. Rejime müzakere masasında küçültücü şartlarla açık bir kapı bırakıyor — bu şartlar teslimiyetten başka bir anlam taşımıyor.
“İsrail” Merkezde, Bölge Yeniden Kurgulanıyor
Sözde “İsrail”, artık Amerika’nın bölgedeki çıkar oyunlarında sadece bir araç değil; projenin merkezine yerleşmiş durumda. Tüm bölge bu merkezin etrafında yeniden yapılandırılıyor:
- Fas, açık bir lojistik üs hâline geldi
- BAE, normalleşme ve güvenlik entegrasyonu projelerinde öncü rol üstleniyor
- Suudi Arabistan, hatta Suriye ve Lübnan bile normalleşme yoluna girmiş durumda
- NATO üyesi Türkiye, doğrudan bir çatışmaya sokulmadan içeriden yıpratılıyor; Suriye’deki gerilim, Trump döneminde yumuşatılarak kontrol altında tutuldu
Ve artık bölgedeki temel kural şu: “Siyonistleşmeyen herkes hedefte.”
Amerikan Koruması Bir Serap
Son saldırılar, İran rejiminin “Amerikan koruması” zannıyla kurduğu hayali ittifakların ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi. On yıllar boyunca devrimleri bastırmak ve halkları bölmek gibi hizmetler sunan rejim, artık Amerikan güvenlik denkleminin bir ortağı olduğunu zannediyordu. Ancak Amerika, her zaman yaptığı gibi önce araçlarını kullanır, sonra onları tasfiye eder. Bugün İran’ın hedef alınmasına sevinenler, yarın aynı tadı acı şekilde hissedeceklerdir.
İran… Nereye Gidiyor?
Asıl soru şu: İran rejimi bu köklü değişimi fark etti mi?
Hâlâ gri alanda kalabileceğini, hem müzakere edip hem de meydan okuyabileceğini mi sanıyor?
Tasfiye konusunda mesaj çok net: Ya tam teslim ol ya da yok ol.
Rejim belki füze yanıtı verebilir, ancak denklemi gerçekten değiştirecek cevap, gerçek bir nükleer deneme olur. Böyle bir adım oyunu yeniden kurabilir. Fakat rejimin böyle bir cesareti var mı?
Ve varsayalım yaptı… Gerçekten umut İran mı?
Elbette hayır. Bölgede hiçbir işbirlikçi rejime umut bağlanamaz.
Umut Nerede?
Umut, ümmettedir. Onun halklarında ve içindeki samimi, sadık güç sahiplerindedir.
Gerçek çözüm, inanç temelinden yola çıkan, milliyetçilik, kavmiyetçilik ve mezhepçilik gibi cahiliye anlayışlarını aşan bir hareketle mümkündür. Bu hareket, işgalci varlığı kökünden söküp atacak, kapsamlı ve hızlı bir kıyam olmalıdır.
Ve bu, işgalciyle normalleşen, ona koruma kalkanı olan mevcut rejimler altında asla gerçekleşmez. Aksine, ümmeti yönlendiren ve tüm potansiyelini birleştiren ilkesel bir liderlikle mümkündür. Öyle bir liderlik ki, “İsrail”i ne bir müttefik ne de politik bir rakip olarak görür; onu mutlaka temizlenmesi gereken kanserli bir ur sayar.
Gerçek Çözüm Buradan Başlar:
Ümmetin işbirlikçi rejimlerden, saptırıcı milliyetçi ve mezhepçi anlayışlardan ellerini çekmesi; yalnızca Allah’ın ipine sımsıkı sarılması, İslam’ı yönetim projesi olarak benimsemesi ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidî Hilafeti kurması gerekir.
Allah Resûlü ﷺ şöyle buyurmuştur:
“İmam bir kalkandır, arkasında savaşılır ve onunla korunulur.”
“Sonra Peygamberlik Metodu üzere bir (Râşidî) Hilafet olacaktır.”
İşte gerçek yol budur… Gerisi lâf-ı güzaftır.