#ABD #Afrika #Amerika #Asya #Düşünce #Filistin #Genel #Güvenlik #Jeopolitik #Katar #Medya #Mısır #Ortadoğu #Rapor #Siyaset #Tema #Türkiye #Yahudi Varlığı

Gazze Barış Anlaşması Çöküyor mu?

Gazze Barış Anlaşması Çöküyor mu

Henüz iki hafta önce bir dönüm noktası olarak övülen ateşkes, şimdiden çöküşün eşiğinde:

Gazze’de ilan edilen ateşkes, daha iki hafta önce büyük bir diplomatik başarı olarak duyurulmuşken, bugün çöküşün eşiğine gelmiş durumda. İsrail, çatışmayı yanlışlıkla değil, Gazze’nin geleceğini kendi koşullarıyla yeniden şekillendirmeye yönelik planlı bir stratejinin parçası olarak yeniden başlattı.

28 Ekim tarihinde İsrail Başbakanı’nın Ofisi, Benjamin Netanyahu’nun orduya Gazze Şeridi’nde derhal güçlü hava saldırıları başlatma emri verdiğini doğruladı. İsrail, Refah’taki birliklerinin Hamas savaşçıları tarafından saldırıya uğradığını iddia etti. Ancak Hamas, bu iddiayı kesin bir dille reddederek “Refah’taki olayla hiçbir ilgimiz yoktur” açıklamasında bulundu ve ateşkese bağlılığını yineledi. Netanyahu ise ateşkesi sürdürmeye dair pek bir istek göstermedi; Hamas’ın yerine getirmesinin imkânsız olduğu talepleri öne sürmeye devam etti. Anlaşmanın ikinci aşaması, Müslüman ülkelerden askeri birliklerin Gazze’ye konuşlandırılmasını öngörüyordu; ancak bu durum, İsrail’in bölge üzerindeki planlarını sınırlayacağı için kabul edilemez bulundu.

Anlaşmanın Kırılgan Kökenleri

9 Eylül’de İsrail’in Katar’a yönelik benzeri görülmemiş saldırısının ardından, ABD’li yetkililer hızla bir ateşkes çerçevesi oluşturmaya girişti. Bu girişim, 13 Ekim’de Başkan Donald Trump’ın İsrail ve Mısır ziyaretleriyle sonuçlandı. Trump, önce Knesset’te konuşma yaparak İsrailli esirlerin aileleriyle görüştü, ardından Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi’nin Şarm El-Şeyh’te düzenlediği uluslararası zirveye katıldı. Bu zirvede Müslüman liderler ve bölgesel aktörler, “Trump Gazze Barış Planı” olarak anılacak anlaşmayı resmen onayladı.

Ancak anlaşmanın ilk günlerinden itibaren İsrail, süreci baltalamaya başladı. Hamas’ı, 28 İsrailli esir cenazesinin iadesinde yaşanan gecikmeler nedeniyle anlaşmayı ihlal etmekle suçladı. Hamas, tüm cenazeleri teslim etme sözü verdi; ancak pek çok cesedin hâlâ yıkıntıların altında olduğunu, mahallelerin yerle bir edildiğini ve kurtarma çalışmalarının ağır ekipman ve DNA testi eksikliği nedeniyle neredeyse imkânsız hâle geldiğini açıkladı.

Buna rağmen Netanyahu, Gazze ile Mısır arasındaki Refah sınır kapısının kapatılmasını emretti. Böylece, uzun süredir abluka altında tutulan bölgeye yeni yeni girmeye başlayan yardım tırlarının sayısı yarıya indirildi. İsrail’in Gazze’ye yönelik bombardımanı, birkaç nükleer bombaya eşdeğer yıkım gücüyle altyapıyı yok etmiş, on binlerce insanı enkaz altında bırakmıştı. Hamas’ın bu koşullar altında İsrailli cesetleri eksiksiz bulmasının mümkün olmadığı açıktı ve İsrail bunu biliyordu.

İsrail ayrıca, cesetlerin bulunması ve çıkarılması için Gazze’ye girmeyi teklif eden Türk ve Katarlı kurtarma ekiplerinin girişine izin vermedi. The Times of Israel’e konuşan yetkililere göre, bu ekipler İsrail, ABD ve Mısır temsilcileriyle birlikte çalışacaktı. Ancak ateşkesin 10 Ekim’de imzalanmasından bu yana İsrail güçleri saldırılarını sürdürdü ve Gazze Sağlık Bakanlığı’na göre en az 94 Filistinliyi öldürdü.

“Yeni Sınır”

Trump’ın barış planına göre Gazze’nin %50’sinden fazlası İsrail’in askeri kontrolü altında kalacaktı. İsrail ordusu, işgal altındaki bölgeyi belirlemek için her 200 metrede bir sarı beton işaret yerleştirdi. İsrail medyası, bu hattı giderek daha sık “yeni sınır” olarak tanımlıyor. Ateşkesin başlamasından bu yana İsrail güçleri, çoğu bu sarı çizgilere yaklaştığı için, günde ortalama 20 Filistinliyi öldürdü.

Daha da endişe verici olan, uydu ve insansız hava aracı görüntülerinin İsrail’in sınır çizgisini mutabık kalınan limitlerin ötesine ittiğini göstermesidir. Kuzeydeki el-Atatra bölgesinde işaretler Gazze içine 520 metre, güneydeki Han Yunus civarında ise 290 metre kadar derine yerleştirilmiştir. Geçici bir düzenleme olarak sunulan bu uygulama, fiili bir toprak yeniden tanımlamasına dönüşmüştür.

Hamas Sonrası Hedefler

İsrail’in uzun süredir ilan ettiği hedef, Hamas’ı silahsızlandırmak ve Gazze’deki yönetim rolünü tamamen ortadan kaldırmaktır. Ateşkesi ihlal etmeye devam etmesine rağmen İsrailli yetkililer, herhangi bir siyasi ilerlemenin ancak Hamas tamamen silahsızlandığında mümkün olacağını öne sürmektedir.

Trump’ın Gazze özel temsilcileri Steve Witkoff ve Jared Kushner, CBS’nin 60 Minutes programına verdikleri röportajda bunu açıkça dile getirdiler:
“Anlaşmanın başarısı ya da başarısızlığı, İsrail ve uluslararası mekanizmanın Hamas’a alternatif oluşturup oluşturamayacağına bağlıdır. Eğer başarılı olunursa Hamas çöker ve Gazze artık İsrail için tehdit olmaktan çıkar.”

Bu ifadeler, sözde “barış planı”nın uzlaşıya değil, Hamas sonrası tam İsrail kontrolüne dayalı bir çerçeve olarak tasarlandığını göstermektedir.

Katar ve Mısır’ın yoğun baskısı altında Hamas, İsrail-Amerikan planını isteksizce kabul etti. Müslüman liderler bunu ortak bir Arap girişimi olarak sunsalar da Netanyahu, onların onayından sonra anlaşmanın bazı kritik maddelerini değiştirdi. Hamas, silahsızlanmayı kabul etmesi karşılığında Müslüman ülkelerin Gazze’nin istikrarını sağlamak için asker göndereceği sözü aldı, ancak bu vaat artık belirsizlik içinde.

Müslüman Askeri Gücü İkilemi

Barış planının ikinci aşaması, Gazze’de çok uluslu bir güvenlik gücü oluşturulmasını öngörüyordu. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, bu gücün ulusal bileşiminin İsrail tarafından onaylanması gerektiğini belirterek İsrail’e fiilen veto hakkı tanıdı.

Savaşın iki yıl boyunca yıkıma yol açtığı dönemde sessiz kalan Müslüman liderler, şimdi Gazze’nin güvenliğinde yer almak için yarışıyor. Ancak bu yeni ilgi, ülkeler arasında iç rekabetleri tetikledi. Ürdün Kralı II. Abdullah önce asker göndermeye söz verdi, ardından kararını geri çekti. Katar, Mısır, Ürdün, Pakistan, Malezya ve Endonezya olası katkı sağlayacak ülkeler arasında sayılıyor, fakat hiçbirinin resmi taahhüdü bulunmuyor.

Bu aşamanın önündeki en büyük engel ise İsrail’in kendisidir. Türkiye’nin katılımına kesin olarak karşı çıkmakta ve operasyonun komuta kontrolünü kendi elinde tutmak istemektedir. ABD, büyük ölçüde İsrail’in bu tutumunu destekleyerek güç yapısının İsrail’in güvenlik çıkarlarına hizmet etmesini sağlamaktadır.

İsrail açısından bakıldığında, yabancı askerlerin varlığı toprak kazanımlarını pekiştirme planlarını engelleyebilir. İsrail hâlihazırda Golan Tepeleri’ni elinde tutmakta, Güney Lübnan üzerinde etkinlik kurmakta ve Batı Şeria’da genişlemektedir. Gazze’nin yarısı İsrail işgali altındadır, geri kalan kısmı ise erişim alanındadır. Bu nedenle, “istikrar gücü” İsrail için çözüm değil, engel niteliğindedir.

Trump Faktörü

Donald Trump’ın dış politika konularındaki dikkat süresinin kısalığı, Gazze barış sürecine ne kadar uzun süre odaklanacağı konusunda ciddi şüpheler doğurmaktadır. İsrail bu durumun farkında olup, anlaşmayı baltalamak veya tamamen rafa kaldırmak için bundan yararlanabilir. ABD’den sürekli baskı gelmedikçe Netanyahu’nun önünde gerçek bir engel kalmayacak ve “güvenlik yönetimi” kisvesi altında kalıcı kontrol stratejisini sürdürebilecektir.

Tüm göstergeler, İsrail’in barış içinde bir arada yaşamayı değil, Gazze üzerinde kalıcı stratejik üstünlük kurmayı hedeflediğini göstermektedir. Ateşkes hiçbir zaman gerçek bir barış anlaşması olarak görülmedi; yalnızca sahadaki güç dengelerini yeniden düzenlemek için verilen geçici bir molaydı.

Trump’ın sürece ilgisini sürdürüp sürdürmemesi zamanlamayı etkileyebilir, ancak yönü değiştirmeyecektir. Müslüman ülkeler güvenlik mekanizmasında gerçek bir bağımsızlık sergilemedikçe ve uluslararası toplum net sınırlar koymadıkça, Gazze barış anlaşması ikinci aşamasını atlatamayacaktır. Şimdilik tüm işaretler istikrardan çok tırmanışa, barıştan çok yeni bir işgal ve savaş dönemine işaret etmektedir. Gazze’deki kırılgan barış, giderek yeni bir yıkımın habercisi hâline geliyor.