#Düşünce #Genel #Siyaset #Tarih #Tema #Toplum

Müslümanlar Arasında Umutsuzluk ve Yeise Sebep Olmak

_Müslümanlar Arasında Umutsuzluk ve Yeise Sebep Olmak

Allah’a ﷻ hamdolsun; O’nun dini olmadan izzet olmaz, şeriatı olmadan hayat olmaz. Salât ve selam, sadece Allah’a ﷻ boyun eğmeyi emreden Peygamberimiz Muhammed’e ﷺ olsun.

Zulmedenlerin en çok korktuğu şeyin halkların uyanışı olduğu söylenir; bu doğrudur. Buna şunu da eklemek gerekir: “Halkların uyanmasına en çok katkı sağlayan şey bilinç ve iyimserliktir.” İşte bu apaçık hakikati daha en başında fark eden kâfir sömürgeciler, varlıklarını tehdit eden bu iki unsura -bilinç ve umut- aynı anda savaş açtılar.

Bilinç; zihinsel istilalar, eğitim müfredatlarının değiştirilmesi, kültürel programlar, misyoner faaliyetleri ve Batı kültüründen etkilenmiş aydınlar vasıtasıyla hedef alındı.

Moral bozma; yenilgi psikolojisi aşılaması ve gençler arasında umutsuzluk yayma savaşında ise, Batı hem dost hem düşmandan adamlar devşirdi.

Batı, Müslüman halkları uykuda ve boyun eğmiş halde tutma umudunu ancak onların zafere layık olmadıklarına ve direnişin, değişim çağrılarının anlamsız olduğuna inandırabilirse gerçekleştirebilir. Ümmeti bu inanca sürüklemek için büyük ve organize çabalar gerekmektedir.

Batı, Kur’an-ı Kerim’in, Nebevi Sünnet’in ve tarihimizi süsleyen kahramanlık hikâyelerinin umut aşılayıcı ve direniş ruhunu ateşleyici gücünü iyi bilir. Bu yüzden tüm cephelerde seferber olup, yenilgi ve yılgınlık kültürünü yaymaya çalıştı.

Müslümanlar arasında yeis ve karamsarlığı besleyen üç tehlikeli ve etkili rol vardır:

1. Batı Kültüründen Etkilenmiş Aydınların Rolü:

Bu gruba okul ve üniversite hocaları, kültürel kulüp yöneticileri gibi kritik mevkilerde bulunanlar dâhildir. Ortak fikirleri, Müslümanların geri kalmış, çağın gerisinde ve gelişmeye kapalı bir ümmet olduğu; Batı’nın ise her alanda lider olduğu, yakalanamayacak bir noktada bulunduğu düşüncesini empoze etmektir. Batı tarafından atanan yöneticilerin, ülkeleri ve kaynaklarını ipotek altına alarak fitne tohumları ekmeleri, şeriatı askıya almaları, yolsuzluğu destekleyip ıslahatçıları engellemeleri ise bu tablonun tamamlayıcı unsurlarıdır.

Bu eğitimle yetişen öğrenci ümmetine karşı kırgın, aşağılık kompleksiyle dolu ve Batı karşısında teslim olmuş bir ruh haliyle mezun olur. Bu yüzden gençlerin (şebab) umutsuzluğa düşmesi şaşırtıcı değildir. Hatta onlara bir değişim çağrısı yapıldığında, buna karşı çıkarlar; çünkü okullarda kendilerine işlenen geri kalmışlık örneklerini delil olarak gösterirler.

2. Alimlerin ve Davet Taşıyıcılarının Rolü:

Şüphesiz yozlaşmış alimler, umutsuzluğu yaymada, insanın fıtratını bozmada ve insanları zafere layık olmadıklarına inandırmada büyük etkiye sahiptir. Halk bir musibet veya saldırı yaşadığında şeyhlerine yönelir; ancak sıcağın yerine ateşe kaçar gibi, karamsarlık içinde olan alimlerle karşılaşır. Bu alimler İslam’ı bozulmuş bir şekilde almış, Nebevi rehberlikten uzak kişilerdir.

Onlar bu sözleri yayarlar:

  • “Sizden hayır gelmez, zafere layık değilsiniz, ümmetimiz yönetmeye uygun değil, diğer milletler bizden daha iyi.”
  • “Bu nesil zafer nesli değil, başka bir nesil yetiştirilmeli; şimdi değişim için çalışmak gerekmez.”
  • “Değişim bizim işimiz değil; Mehdi’yi beklemeliyiz.”
  • “Başımıza gelenler günahlarımız yüzündendir.” (Yöneticilerin günahlarından hiç bahsetmeden.)

Bu yıkıcı söylemler çözüm ya da hareket planı sunmadan yalnızca ümmeti kırıp, yıkar. Tıpkı düşmanların yaptığı gibi. Böylece işgalci rahatça dolaşır; Müslümanlar katliamları sadece saymakla yetinir, kendilerini savunamayacaklarına, güçsüz olduklarına inanırlar.

3. Aldatıcı Medyanın Rolü:

Gerçekten denmiştir ki: “Konuşmamız infazımız olur.” Medya kötü yöneticilerin elinde, düşmanı abartıp ümmeti küçümseyen bir araç haline gelir. Bölünmüşlük ve milliyetçilik sınırlarını kardeş kanından daha kutsal gösterir. Zihinsel ve ahlaki olarak yozlaşmış kişilere, günahı teşvik edenlere ve devletin alimlerine ekranlarını açar; saatlerce boş, eğlence dolu programlarla zihinleri uyuşturur. Böyle olunca da duygusuzluk, umutsuzluk ve çaresizlik yaygınlaşır.

Bu yaygın hastalığa karşı diyoruz ki:

Şunu bilin ki, biz Allah’ın ﷻ zilleti haram kıldığı bir ümmetiz. O şöyle buyurur: “Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer mümin iseniz, en üstün olan sizsiniz.” [Âl-i İmrân 139]

Allah ﷻ, kendisine yardım etmeyeceğini zanneden kimseleri azarlayarak şöyle der: “Kim Allah’ın ona dünyada ve ahirette yardım etmeyeceğini sanıyorsa, göğe bir ip uzatsın, sonra onu kessin ve baksın bakalım bu hilesi onu öfkelendiren şeyi giderecek mi?” [Hac 15] Yani, intihar etsin; çünkü bu onun için daha hayırlıdır!

Allah ﷻ yeisi (ümitsizliği) yasaklamıştır: “Rabbinin rahmetinden, sadece sapıklar ümidini keser.” [Hicr 56]
“Allah’ın ayetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenler, Benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir.” [Ankebut 23]

Ve Allah ﷻ, yeisi küfürle eş tutar: “Şüphesiz Allah’ın rahmetinden yalnızca kâfirler topluluğu ümidini keser.”
[Yusuf 87]

İmam Fahreddin er-Râzî bu ayet hakkında şöyle der:
“Yeise düşen kimse, Allah’ı cimrilikle, cahillikle ve acizlikle suçlamış olur. Allah’a sığınırız!”

Ey Kardeşler, Ey Şebab (Gençler):

Yeis bulaşıcı ve felç edici bir uyuşturucu gibidir. Ümmet, yöneticilerinin düşmeyeceğine inandığında, onların zulmü altında yıllarca kıvranmıştır. Ama yeisi üzerinden atıp, Allah’a ﷻ tevekkül ettiğinde, ardından kendi gücüne sarıldığında, kimsenin düşeceğine inanmadığı diktatörleri devirmiştir.

Allah’a ﷻ yemin ederiz ki, bizde yeniden izzeti elde etmenin tüm şartları vardır, inşaAllah!
Kapsayıcı bir akidemiz var, eksiksiz bir örneğimiz, diri gençliğimiz, büyük servetimiz, stratejik konumumuz, zeki beyinlerimiz, net bir yol haritamız, Nebevi Sîretimiz ve şanlı bir tarihimiz var. Ve en önemlisi, çok yakında gerçekleşecek müjdelerimiz var.

Ümmetimizin içinde tüm engellere rağmen, samimi davet taşıyıcıları, uzman hafızlar ve sabırlı mücahitler vardır. Allah’a ﷻ yemin ederiz ki, Batı ciddi bir hareketlilik gördüğünde titrer; çünkü bu ümmetin doğru yolda bir İmam arkasında birleşme ihtimali onları korkutur. Yıllık raporlarla Batı’dan İslam’a geçenlerin artışını okurken ürperirler. Kendi ideolojilerinin çürüdüğünü görürler. Ve birbirlerine şu uyarıyı yaparlar: “Kırk yıl içinde, İslam dünya dinlerinin başı olacak.” Üstelik bu, bir İslam devleti, Halife ya da Bey’at olmadan! Peki ya hepsi birlikte olursa?

Ey Şebab:

Allah’a ﷻ tevekkül edin, ümmetinize güvenin, kendinize ve değişim yapma gücünüze güvenin. İnancınızı koruyun; bilin ki zafer nesli sizsiniz, yeter ki Allah’a ﷻ sarılın ve yılgınlığı yayanları reddedin!

Resulullah ﷺ iyimserliği severdi ve şöyle derdi: “Bu ümmete kolaylık, yücelik, dinle yücelme, yeryüzünde hâkimiyet ve zafer müjdesini verin.”

Biz bu kadar önemsiz olsaydık, kâfirler bizimle savaşmayı bırakmış olmazlar mıydı? Onlar bir hayale karşı değil, gerçek bir düşmana karşı savaşıyorlar. Ve biliyorlar ki bu ümmetin eksik olan tek şeyi, onu birleştirecek doğru yolda bir imamdır.

O halde Allah’a ﷻ tevekkül edin ve bu gün için çalışanlarla birlikte çalışın ki, Allah ﷻ bu sabahı, kudretiyle yaklaştırsın.