#ABD #Amerika #Düşünce #Genel #Güvenlik #Jeopolitik #Ortadoğu #Siyaset #Suriye #Tema #Yahudi Varlığı

Kanlı Suveyda Olaylarının Doğruladığı Siyasi ve İdeolojik Gerçekler

Kanlı Suveyda Olaylarının Doğruladığı Siyasi ve İdeolojik Gerçekler

16 Temmuz 2025 tarihinde şok edici ve beklenmedik bir şekilde Suriye Savunma Bakanlığı, hükümet ile Dürzi akıl şeyhleri arasında varılan bir anlaşmanın ardından Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şera’nın geçiş süreci kapsamında yerel gruplar ve Dürzi şeyhlerine Süveyda’daki güvenliği sağlama sorumluluğunu vermesiyle, Suriye ordusunun Süveyda’dan çekilmeye başladığını duyurdu.

Bu karar yüzlerce şehidin verildiği kanlı çatışmaların ardından ve ABD’nin hükümet güçlerinin bölgeden çekilmesi yönündeki çağrısından sonra geldi. Bu esnada Yahudi varlığının (İsrail) savaş uçakları Genelkurmay binası, Savunma Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı sarayı çevresi dahil olmak üzere Şam’a ağır hava saldırıları düzenledi. Daha önce de Şam, Dera ve Süveyda kırsalında birçok bölge bombalanmış ve çok sayıda şehit ve yaralı verilmişti.

Bu çekilmeyi yüz kızartıcı şekilde, Dürzi milislerin Süveyda’daki bedevî halkımıza yönelik haince intikam saldırıları izledi: kaçırmalar, cinayetler, işkenceler, sokak ortasında araçla sürüklemeler… Tüm bunlar Yahudi varlığının desteğini alan ve artık devlete karşı suçun ayrılık çağrılarının ve uluslararası koruma talebinin sembolü hâline gelen Hikmet el-Hicrî’nin büyük tahrikleriyle yapıldı.

Bu trajik tablo karşısında Müslümanların vicdanını ve inancını harekete geçiren yardım çağrıları yükseldi. Bu çağrıya ülkenin dört bir yanından, hatta sınırların ötesinden Irak, Ürdün, Suudi Arabistan’dan bile büyük kitleler ve aşiret mensupları dev bir destekle karşılık verdi. Dürzi milisleri ise bu baskı karşısında çözüldü. Bunun üzerine ABD, Batı ve Yahudiler, Suriye yönetimine çatışmayı durdurması için baskı yapmaya başladı.

Bu baskılar sonucu Suriye İçişleri Bakanlığı Süveyda’daki çatışmaların durduğunu, aşiret savaşçılarının bölgeden çekileceğini ve güvenlik güçlerinin ateşkes uygulamak üzere konuşlandırıldığını açıkladı. Hicrî ise bu gelişmelerin ardından devlet için aşağılayıcı şartlar ileri sürdü: güvenlik güçlerinin sadece vilayet sınırlarında görev yapması (yani sınır muhafızlığı), yardımların onun denetiminde dağıtılması, devlet bakanlarının kabul edilmemesi, Ürdün ile sınır kapısı açılması ve uluslararası koruma talebi!

Bunun üzerine halk ve aşiretlerde büyük bir öfke ve memnuniyetsizlik oluştu. Yönetimin, ABD’nin talimatlarına ve Yahudilerin isteklerine boyun eğerek savaşın bitmesini dayatması direnişçilerin ilerleyişini engelledi. Bu esnada bazıları hâlen Süveyda’da çatışmalara devam etmekte kararlı olduklarını açıklarken, diğerleri ise cephane ve destekten mahrum bırakılarak zorla bölgeden çıkartıldı.

Tüm bu gelişmeler karşısında şu hususların altını çizmek gerekir:

  1. Şam halkı ve aşiretler gerçekten de sadakat, cesaret ve yiğitlik örneğidir. Onlar, kıymet bilenler için en sağlam dayanak ve sığınaktır.
  2. Aşiretlerin bu harekâtı İslami ve siyasi bir gerçeği gösterdi: Bizler tek bir ümmetiz. Bu hareket ümmetin gücünü ve rejimlerin zayıflığını ortaya koydu. İslam ümmetin kalbindedir ve birliğimizin temeli İslam’dır.
  3. Her dürüst ve samimi lider için asıl güç halkın kendisindedir. 14 yıldır devrimi destekleyen halkı küçümsemek büyük bir yanlıştır. Onları ancak bilge ve sadık kimseler takdir eder.
  4. Süveyda’daki hain milislerin ve onların Yahudilerden aldığı destekle şişinen liderlerinin hiçbir ahdi yoktur. Yapılan her suç göz önündedir ve onlara herhangi bir ödün verilmesi açık bir ihanettir.
  5. Düşmanlarımız, bizim ayağa kalkmamızı istemiyor. Bizi bölüp zayıflatmak istiyorlar. Güney Suriye’nin askersiz bırakılması Yahudi varlığının güvenliği içindir.
  6. Uluslararası dayatmalara boyun eğmek, ABD’nin vaatlerine güvenmek hem dünyada hem ahirette büyük bir kayıptır. Allah’ın şeriatını uygulamayan bir yönetim Allah’ın yardımını da kaybeder. Bu da devrimin değerini zayıflatır.
  7. İnancımız Yahudi varlığı ile aramızdaki ilişkinin bir savaş ve varlık mücadelesi olduğunu açıkça belirler. Bu mücadele kaçınılmazdır ve hazırlıklı olmamız gerekir. Yahudilerle herhangi bir normalleşme ya da antlaşma caiz değildir.

Sonuç olarak, zaferin ilk adımı Allah’ın şeriatını samimiyetle uygulamak ve yalnız O’nun rızasını aramaktır. Bu olmadan güvenlik ve egemenlik sağlanamaz. Dayanağımız devrimi destekleyen halk ve onun samimi evlatlarıdır. Allah’a tevekkül edenler için O yeterlidir:

“Kim Allah’a tevekkül ederse, O ona yeter. Şüphesiz Allah emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” [Talak 3]

 

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir