Husi Füzeleri

Husi Füzeleri, ABD -‘İsrail’ Askeri Stratejisinin Zayıflıklarını Gün Yüzüne Çıkardı
Yemen’deki Husi hareketinin fırlattığı balistik füze, ‘İsrail’in Ben Gurion Havalimanı yakınlarına düşerek gökyüzünü kara dumanla kaplamıştı. Bu nadir ve sembolik saldırı, ‘İsrail’in önemli bir merkezini hedef almış ve savunma sistemlerindeki açıkları ortaya çıkarmıştı. Yaralanmalara yol açan ancak can kaybına neden olmayan saldırı, Gazze’deki ABD destekli ‘İsrail’ operasyonlarına karşı çıkan Husilerin mücadele azmini pekiştirirken, saldırılarına devam etme taahhüdünde bulundu.
Saldırı ve Etkileri
Husilerin fırlattığı füze, ‘İsrail’in stratejik merkezlerinden biri olan Ben Gurion Havalimanı’nın yakınlarına isabet etti. Saldırı, havalimanında uçuşları aksattı ve ‘İsrail’ ile ABD’nin füze savunma sistemlerinin yetersizliğini gözler önüne serdi. Husiler, sınırlı kaynaklarına rağmen “hava ablukası” uygulama iddiasında bulundu; ancak bu pek olası görünmese de, böylesine kritik bir hedefi vurabilmeleri askeri kapasitelerinin kapasitesine ortaya koyuyor. ‘İsrail’ kabinesi, bu saldırıya karşılık Gazze’deki askeri operasyonları genişletme kararı alarak gerilimi daha da tırmandırdı.
ABD Politikası: Etkisiz Bombalamalar
Biden yönetimi, Husi hedeflerini neredeyse her gün bombalamasına rağmen bu saldırılar grubu zayıflatmak yerine direncini artırdı. Daha önce Gazze’de sağlanan ateşkes, Husilerin gemilere yönelik saldırılarını durdurmuş ve diplomasinin etkili olabileceğini kanıtlamıştı. Buna rağmen ABD, temel sorunlara odaklanmak yerine bombalamalara devam etti. Bu yaklaşım, Husi direnişinin saldırılarını körükleyen ‘İsrail’in Gazze’deki eylemlerini ele almayan, askeri güce dayalı bir stratejinin parçası.
Trump’ın Tırmanışı ve Tutarsız Söylemleri
Trump döneminde, Yemen’deki bombardımanları, “Orta Doğu savaşlarını bitirme” söylemiyle çelişiyor. 2024 yılında muhalefetteyken Biden yönetiminin bombalamalarını eleştiren Trump, 2025’te aynı politikayı yeniden başlatmakla kalmadı, saldırıları daha da artırdı. Danışmanının, Signal sohbetlerinde ortaya çıkan yazışmaları, askeri kararlara yönelik ciddiyetsiz yaklaşımı ortaya koydu. Danışman Stephen Miller, saldırıları Amerikan bayrağı ve yumruk emojileriyle destekledi. Bu tutum, Trump’ın “Önce Amerika” söyleminin samimiyetsizliğini de ortaya koyuyor.
Başarısız Müdahalelerin Geçmişi
ABD’nin Yemen’deki etkisiz askeri eylemleri uzun bir geçmişe sahip. Obama döneminde, Suudi Arabistan’ın Husilere karşı savaşına verilen destek, kitlesel kıtlık ve sivil ölümlerine yol açtı. Bu operasyonlar aksine Husileri zayıflatmak yerine güçlendirdi. 2025’te yapılan analizler, ABD ve Suudi saldırılarının Husi kapasitesini azaltmadığını, aksine onların yer altına çekilerek daha dirençli bir hale geldiğini gözler önüne seriyor. Bugün Husiler, ‘İsrail’e saldırabilecek kadar güçlü bir konumda.
İnsani ve Hukuki Bedeller
Trump yönetimindeki son ABD saldırıları, Yemen’de sivilleri, hatta bir göç merkezindeki Afrikalı göçmenleri hedef aldı. Başka bir saldırıda, Husi komutanının bulunduğuna dair doğrulanmamış bir iddia üzerine bir konut hedef alındı. Bu tür saldırılar, Gazze’deki ‘İsrail’ operasyonlarını akıllara getirirken, sivil ölümler genellikle “ikincil hasar” olarak görmezden geliniyor. ABD’nin bu saldırıları Kongre onayı olmadan gerçekleşiyor ve hem yerel hem de uluslararası hukuku ihlal ediyor. Saldırılar, Yemen’in kıtlık ve yerinden edilmeyle boğuşan insani krizini daha da derinleştiriyor. Husiler ise eylemlerini yabancı saldırılara karşı direniş olarak adlandırıyor.
ABD İç Politikası ve Signalgate
Trump yönetiminde, daha önce Orta Doğu savaşlarına karşı çıkan JD Vance ve Tulsi Gabbard gibi isimler, Yemen’deki ABD saldırılarına sessiz kaldı. Vance, Signal sohbetlerinde politikayı sorgulasa da hemen geri adım attı ve bir sivil binaya yapılan saldırıyı kas emojisiyle övdü. Gabbard da benzer şekilde bombardımanları destekledi. SignalGate skandalı, danışmanların yasadışı saldırıları emojilerle ve yüzeysel tartışmalarla onayladığını ortaya çıkararak yönetimdeki hesap verebilirlik eksikliğini gözler önüne serdi.
‘İsrail’in Daha Büyük Çatışma Arayışı
‘İsrail’ Başbakanı Netanyahu, Husi saldırısını İran’la gerilimi tırmandırmak için fırsata çeviriyor. Trump’tan alıntı yaparak, “Husilerin saldırıları İran’dan geliyor. ‘İsrail’, İranlı terör efendilerine karşılık verecek,” tehdidinde bulundu. Bu, ‘İsrail’in İran tehdidini abartarak saldırganlığını meşrulaştırma çabasının bir örneği olarak öne çıkıyor. Husiler İran’dan destek alsa da, saldırıları esasen Gazze’deki yıkıma yanıt niteliği taşıyor. Netanyahu’nun ABD’yi İran’la savaşa çekme girişimleri, bölgesel bir felakete yol açabilir. Trump, şimdilik müzakereyi tercih etse de, yönetimindeki şahinler bu yaklaşımı beğenmiyor ve tehdit ediyor.
Husi Direnişi ve Küresel Dayanışma
Husilerin Batılı güçlerin bombardımanlarına rağmen ‘İsrail’e saldırabilmesi, onları ABD ve ‘İsrail’ hegemonyasına karşı bir sembol haline getirdi. Husilerin direnişi, Filistin’den, Afrika’ya Küresel Güney’deki uluslarda yankılanıyor. Batı medyası Husi saldırılarını kınarken, ABD ve ‘İsrail’in çok daha büyük sivil kayıplarını görmezden geliyor. Bu çifte standart, dünya genelinde Batı karşıtı duyguları körüklüyor. Husiler, tüm kusurlarına rağmen, saldırılar karşısında kararlı bir direniş sergileyerek sınırlarını ortaya koyuyor.
Kaynak: Thought Smash