Altın Kubbe ve Küresel Güvenliğe Tehdidi

Altın Kubbe, kara, deniz ve uzaydan fırlatılan füzelere karşı geliştirilmiş bir savunma sistemi olarak tanımlanıyor. Bu sistem, tehditleri tespit etmek için sensörler ve modern teknolojilerle donatılmış uydulara dayanıyor. Görünüşe göre bu ismin seçilme amacı, Gazze veya başka bir yerden fırlatılan füzeleri engellemede sık sık başarısız olan Yahudi varlığına ait Demir Kubbe’den ayırt etmektir.
ABD Başkanı Trump, 20 Mayıs 2025 tarihinde bu sistemi duyurdu ve onu “tarihi bir sıçrama, ülkesinin savunmasında son derece gelişmiş bir adım” olarak nitelendirdi. Bu sistemin, uzaydan ya da dünyanın öbür tarafından fırlatılan füzeleri dahi engelleyebileceğini ve 2029 yılı sonundan önce tam kapasiteyle çalışmaya hazır olacağını öngördü. Savunma Bakanı Higst ise bu sistemin, “hipersonik, balistik ve hem konvansiyonel hem de nükleer olan seyir füzeleri gibi gelişmiş füze tehditleriyle” başa çıkmak amacıyla geliştirildiğini belirtti. Trump tarafından geliştirilmesi için görevlendirilen General Michael Gateline, bu sistemi “Çin ve Rusya’nın sahip olduğu gelişmiş füzelere karşı koymak ve diğer uydularla çarpışabilecek ya da siber saldırılar düzenleyebilecek uydularla başa çıkmak için gerekli” olarak tanımladı. Sistem, karadan fırlatılan Patriot füzeleriyle, gemilerden fırlatılan Standard füzelerini ve uzayda konuşlandırılmış, sensörler ve yeni silahlarla donatılmış uyduları bir araya getirmeyi öngörüyor. Bu sistem, Amerika’ya yönelik nükleer ya da diğer türdeki saldırıları caydırma kapasitesini güçlendirecek.
Amerikan Kongresi, sistemin maliyetini 20 yıl içinde yaklaşık 542 milyar dolar olarak tahmin etti. Bu miktar, Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Katar Emiri ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Trump’a verecekleri 3,5–4 trilyon dolarlık paranın yaklaşık altıda birine tekabül ediyor. Eğer bu yöneticiler akıl sahibi olsalardı veya zerre kadar samimiyet taşısalardı, bu parayla ülkelerinde en büyük sanayi ve teknoloji devrimini gerçekleştirir, en modern füze sistemlerini kendi elleriyle geliştirirlerdi. Bu paraları Amerika’ya bedavaya vermek yerine, yüz milyarlarca dolarlık Amerikan silahlarını sadece kendi halklarına karşı kullanmak üzere satın almazlardı. Üstelik bu silahları kullanmak için daima Amerika’nın iznine ihtiyaç duyuyorlar; onları satın alsalar bile bu silahlar onların mülkü olmuyor. Bakım, yedek parça ve mühimmat konusunda da Amerika’ya bağımlı kalıyorlar.
Çin ve Rusya, sistem resmi olarak duyurulmadan önce 8 Mayıs 2025 tarihinde yayımladıkları ortak bir açıklamayla sistemi eleştirdi. Açıklamada, “Uzaya silah yerleştirilmesini önlemek amacıyla istişarelere başlayacağız ve askeri üstünlük sağlamayı ya da uzayı savaş alanına çevirmeyi amaçlayan politikalara ve faaliyetlere karşı koyacağız” denildi. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, “Amerika kendisi için mutlak güvenlik takıntısına sahip. Bu saldırı sistemi son derece tehlikeli, uzayın barışçıl kullanım ilkesini ihlal ediyor ve uzayı bir savaş alanına dönüştürmeyi, silahlanma yarışını başlatmayı ve uluslararası güvenlik düzenini ve silah kontrolünü baltalamayı artıracaktır” açıklamasında bulundu. Rusya ise sistemi “Yıldız Savaşları’na benzetti.”
Bazıları bu sistemi maliyetli ve büyük ölçüde etkisiz olarak görse de, askeri uzmanlar, Amerika’nın çeşitli ülkelerden özellikle de kıtalararası balistik füzelerini ve gelişmiş hassas füzelerini modernize etmeye çalışan Rusya’dan ve gelişmiş füze teknolojisinde Amerika ile arasındaki farkı kapatmaya çalışan Çin’den gelen tehditlerle karşı karşıya olduğu bir dönemde bu tür savunma kabiliyetlerinin artırılması gerektiğini düşünüyor.
Amerika’nın, Ukrayna savaşında Rus füzeleri ve İHA’larına karşı savunma sistemlerini kullanarak tecrübe kazandığı, ayrıca Yemen’den fırlatılan Husi füzelerine ve İHA’larına ve İran’ın Yahudi varlığına karşı fırlattığı füzelere ve İHA’lara karşı koyarken de bu savunma sistemlerini kullandığı belirtiliyor.
Amerika, Çin ve Rusya gibi bazı ülkelerin askeri kapasitelerini artırarak kendisine tehdit oluşturacak ve aradaki büyük farkı kapatacak şekilde peşinden geldiklerini görüyor. Oysa Amerika’nın gücü, Rusya, Çin, Fransa ve diğerlerinin dahil olduğu kendisinden sonra gelen on ülkenin toplam gücünü bile aşıyordu.
Amerikan Savunma İstihbarat Ajansı, Çin’in önümüzdeki 10 yıl içinde “kısmi yörünge bombardımanı” olarak bilinen bir sistem kapsamında nükleer başlıklarla donatılmış onlarca yörünge füzesi elde edebileceği uyarısında bulundu. Bu tür füzeler, herhangi bir geleneksel füzeden çok daha kısa sürede Amerika’yı uzaydan vurabilir. Bu füzeler önce alçak bir yörüngeye girip sonra hedefini vurmak üzere geri döner ve erken uyarı sistemleri ile füze savunmalarını atlatmak için güney kutbu üzerinden geçebilir. Bu da ona beklenmedik bir rota kazandırır ve mevcut tüm savunma sistemlerini şaşırtır. Ajans, Çin’in bu türden 60 yörünge füzesine, Rusya’nın ise 2035 yılına kadar 12 tanesine sahip olabileceğini bildirdi. Amerika da bu gelecekteki tehditlerle başa çıkmak için Altın Kubbe’yi geliştirme yoluna gitti.
Amerika, hiçbir ülkenin kendisine yetişmesini, askeri güç açısından eşit hale gelmesini ya da kendisini tehdit etmesini istemiyor; dünyaya hükmeden ve onun polisi konumundaki tek ülke olarak kalmak istiyor. Çünkü ülkeleri kendi politikalarını dikte ettirmek ve onları uygulamaya zorlamak için korkutmak ve tehdit etmek zorundadır. Bu da, diğer hiçbir ülkenin erişemeyeceği düzeyde korkutucu bir askeri güç gerektirir. Böylece Amerika, diğerlerini sindirir, uluslararası kararların sahibi olur, tüm ülkeleri tehdit eder ve dünyanın zenginliklerini sömürür. Artık halklar Amerika’dan nefret ediyor, onu istemiyor, projelerini, sloganlarını ve “demokrasi, özgürlük, insan hakları” gibi övündüğü değerlerini dinlemek istemiyor. Çünkü bu değerlerin yalan, aldatıcı ve sömürgeci araçlar olduğunu keşfettiler. Bu yüzden Trump ve yönetimi artık bu sahte sloganları yükseltmiyor. Amerika’nın küresel hegemonyasını korumak için geriye sadece, eşi benzeri olmayan gelişmiş askeri gücü ve bu gücü, kendisine karşı gelen veya meydan okuyanlara karşı kullanma tehdidi kaldı.
Çin ise Amerika’ya yetişmeyi, onunla rekabet etmeden ve doğrudan çatışmaya girmeden amaçlıyor. Buna rağmen Amerika, Çin’i tehdit ediyor ve onu benzer sistemleri geliştirme yarışına sokuyor. Çin, silahlarını sessizce geliştiriyor; çünkü böyle bir yarışa girmesi halinde bunun ekonomisi üzerinde olumsuz etkileri olabileceğini düşünüyor. Nitekim 1980’lerde Amerika’nın uzaydan fırlatılacak füzeleri geliştirmekte olduğunu ilan ettiği “Yıldız Savaşları” döneminde, Sovyetler Birliği bu yarışa girerek ekonomik olarak tükenmişti ve bu füzeleri geliştirmeyi başaramamıştı. Bugün de Amerika, saldırı kapasitesine sahip hale gelirse, Çin’in kendi uzayı ve uyduları tehlikeye girebilir. Bu durumda Çin’in uzayda da savunması gereken sınırları olacak. Çünkü savaş alanı artık uzaya taşınıyor; bu da Çin’in gökyüzüne, yani kendi hava sahasına, okyanustaki deniz sınırları veya Hindistan’a komşu kara sınırlarının ötesine değil, doğrudan kendi üzerine etki ediyor. Rusya da benzer kaygılara sahip ve iki ülke ortak açıklamalarında bu endişelere değindiler.
Böylece, bazı ülkeler artık silahlarını Amerika’yı tehdit edecek seviyeye kadar geliştiriyor ve bu durum, Amerika’nın bir numaralı küresel güç pozisyonunu etkileyebilir. Bu da Amerika’nın tahakkümünü ve küstahlığını sınırlayacak başka bir faktör olur ve çok kutuplu bir dünyaya geçişin zeminini hazırlar. Bu yeni düzende Amerika her istediğini yapamaz. Diğer ülkeler de yeni kutuplara yönelme fırsatı bulur ve bu kutuplar, Amerika’nın diğer ülkelere tehdit oluşturması durumunda ona karşı dururlar. Bu da, Amerika’nın pençesinden kurtulmak ve kendi düşüncesine göre yolunu seçmek isteyen halklar için daha büyük bir fırsat doğurur.
İslam ümmeti, özgürleşmeye en yakın topluluklardan biridir. İçinde bu uğurda çalışan samimi kimseler vardır. Onlar, bu yolun Raşidî Hilafet Devleti aracılığıyla geçtiğini, bu devletin askeri gücünü geliştirerek bu şer güçlere karşı duracağını ve insanlığa hayır mesajını taşıyacağını görmektedir.