4 Mart 2025’te, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Trump yönetimine, Ruanda destekli isyancı savaşın ortasında, askeri yardım karşılığında maden teklif etti. Bu adım, ABD dış politikasında alışveriş temelli bir değişimi işaret ederken, sömürgeci geçmişi hatırlatan bir çıkar ilişkisini ve günümüz ittifaklarını sınayan bir dönemece işaret ediyor.
Ruanda, Kongo’daki Bitmeyen Savaşı Alevlendiriyor
Doğu Kongo, Ruanda’nın M23 isyancı grubuna verdiği iddia edilen destekle körüklenen onlarca yıllık bir çatışmanın pençesinde. 1994 Ruanda Soykırımı sırasında, Hutu aşırıcılarının 800.000 Tutsi’yi katletmesiyle başlayan kaos, Kongo’daki mülteci kamplarına da sıçramıştı. Bugün, M23 grubu Goma ve Bukavu şehirlerini kontrol ediyor ve Birleşmiş Milletler raporlarına göre bu güç, 3.000 ila 4.000 Ruandalı askerle destekleniyor – Ruanda ise bu iddiaları reddediyor. BM Komutanı Patrick Dube, “M23 kendi başına geri dönmedi; Ruanda’nın desteğiyle geri döndü.” diyerek durumu özetledi. Milyonlarca insanın yerinden edilmesine yol açan bu kriz, Batılı güçlerin çizip sonra terk ettiği sömürge sınırlarının bir sonucu.
Kongo’nun Trump’a Maden Teklifi
Kongo Devlet Başkanı Félix Tshisekedi, Ruanda üzerinden yapılan maden kaçakçılığını engellemek için ABD’ye doğrudan satın alma çağrısı yaptı. “Başkan Tshisekedi, ABD’yi bu kaynakları gerçek sahiplerinden doğrudan almaya davet ediyor,” dedi sözcüsü Tina Salama, 27 Şubat 2025’te X’te yaptığı paylaşımda. Kongo, dünyadaki kobalt rezervlerinin %80’inden fazlasına ve geniş koltan kaynaklarına sahip. Teknoloji ve enerji sektörleri için hayati önemde olan bu mineraller, zayıf ordusuyla M23 karşısında zorlanan Tshisekedi yönetimi için ABD’nin desteğini almak adına büyük bir koz haline geldi.
Trump’ın Anlaşma Odaklı Dış Politikası
Başkan Donald Trump, uluslararası ilişkileri bir iş anlaşması gibi görerek somut geri dönüşler talep ediyor. 20 Şubat 2025’te ABD, bazı Ruandalı yetkililere yaptırım uygulayarak Kongo’nun teklifine sıcak bakıldığını ima etti. Trump, 26 Şubat’ta Ukrayna için yaptığı açıklamada, “Verdiğimiz her para karşılığında bize bir şey vermeliler,” diyerek bu yaklaşımını doğrulamıştı. Bu yaklaşım, şimdi Kongo ile yürütülen müzakerelere de yön veriyor. Ancak bu adım, BM barış çabalarını görmezden gelerek, Ruanda gibi Batılı müttefiklerle gerilim yaratma riski taşıyor. Eleştirmenler, kaynaklar karşılığında nüfuz elde etmeyi hedefleyen eski sömürgeci alışkanlıkların yeni biçimde sürdüğünü öne sürüyor.
Ukrayna, Kongo İçin Bir Model Olabilir mi?
Kongo’nun bu girişimi, ABD ile Ukrayna arasında imzalanması beklenen ve litiyum ile nadir toprak elementleri karşılığında askeri destek alınmasını öngören anlaşmanın izinden gidiyor. Ukrayna, bu takas modeliyle 2022’den bu yana ABD’nin 350 milyar dolarlık yükünü hafifletmiş durumda. Ukrayna Başbakan Yardımcısı Olga Stefanishyna, “Umarız ABD ve Ukrayna liderleri bu anlaşmayı yakında imzalar,” diyerek sürecin son aşamasına geldiğini duyurdu. Kongo da benzer şekilde Çin’in maden hakimiyetini ve Ruanda’nın yağmasını dengelemeyi hedefliyor. Ancak Batı’nın Ukrayna’ya öncelik verip Kongo’nun kronik krizini ikinci plana atması, geçmiş jeopolitik yaklaşımların günümüzdeki yansımalarını ortaya koyuyor.
Mineraller Küresel Rekabetin Kalbinde
Hindistan’ın maden arayışı, Kongo’nun elindeki gücü gözler önüne seriyor. İşlenmiş nadir toprak elementlerinin %80’ini Çin’den alan Hindistan, özellikle elektrikli araç üretiminde kullanmak üzere kobalt arayışında. Thought Smash’in Ocak 2025 tarihli raporuna göre, Çin kobaltın %60 ila %90’ını rafine ederek pazardaki hâkimiyetini sürdürüyor. Süper güçler ve yükselen ekonomiler, bu mineralleri teknoloji ve savunma sanayii için hayati önemde görüyor. Batılı ve Çinli şirketler Kongo’nun zenginlikleri için yarışırken, geride çoğu zaman kaos bırakıyor – tıpkı bir zamanlar sömürgecilerin yaptığı gibi.
Bu Gelişmeler Kongo ve Dünya İçin Ne Anlama Geliyor?
Kongo’nun mineral kartını masaya sürmesi, savaşı durdurmak ve Trump’ın pazarlıkçı tutumundan yararlanmak için stratejik bir adım. Ancak bu yönelim, çok taraflı iş birliğini geride bırakıp ikili çıkar ilişkilerini öne çıkardığı için istikrarı tehdit ediyor. Binlerce insan hayatını kaybetti, yaklaşık 1 milyon kişi yerinden edildi, ama hâlâ barış sağlanabilmiş değil. Tarih bir kez daha kendini hatırlatıyor: Batı’nın sömürgeci geçmişi Kongo’nun bugünkü yaralarını açtı; ve şimdi, bu zenginlik yarışının hızlanması, iyileşme umutlarını daha da geciktiriyor.
Kaynak
Thought Smash