ABD seçimleri yaklaşırken derin devlet bir kez daha tartışma konusu oldu. Derin devlet, özel danışman Robert Mueller’in Rusya’nın 2016 ABD seçimlerine müdahalesine ilişkin bir soruşturma başlatmasıyla Donald Trump için kritik bir çağrı haline geldi. Bu terim, kendisine ve yönetiminin gündemine karşı çalıştığı iddia edilen bir derin devlete atıfta bulunan Donald Trump’ın başkanlığı döneminde çokça gündeme geldi. Derin devlet teriminin kökeni, Türkiye’nin laik yapısını korumak için çalışan gizli bir askeri subaylar ağı ve onların sivil müttefiklerinin bulunduğu Türkiye’den gelmektedir.1
Derin devlet, gerçek gücün seçilmiş bir hükümet, siyasi partiler ve parlamento görüntüsünün arkasına gizlendiği bir vakıayı tanımlar. Dünyanın en eski sözlüklerinden biri olan Webster Sözlüğü derin devleti şu şekilde tanımlamaktadır: “Hükümet politikalarını etkilemek ve yürürlüğe koymak için yasaların ötesinde faaliyet gösteren, özellikle seçilmiş olmayan hükümet yetkilileri ve bazen de özel kuruluşlardan oluşan gizli bir ağ.” Bu ise sistemlerin ve anayasanın altında, bir ulusu kontrol eden daha derin bir güç olduğu anlamına gelir. Bu gücün kendi gündemi vardır ve seçilmiş hükümetin kararlarını baltalayabilir. Bu güç, iktidar mekanizmalarını kontrol etmekten ve görünmez olmaktan kaynaklanmaktadır. 2018 yılında ABD’de yapılan bir anket, Amerikalıların %70’inden fazlasının, politikaları gizlice etkileyen bir grup seçilmemiş yetkili olduğunu düşündüğünü ortaya koymuştur.2
İdari Devlet / Müesses Nizam
ABD’deki derin devlet gerçek bir vakıadır. Derin devlet 1871’den bu yana varlığını sürdürmektedir. ABD federal hükümetinin ardındaki gerçek mekanizmayı temsil etmeye devam etmekte, seçilmiş yetkililerin politikalarını kontrol etmekte ve sıklıkla yeniden şekillendirmektedir. Bu idari devlet, başkanın gücünü sınırlamak için oluşturuldu ve başlangıçta, bugün boyut ve kapsam olarak büyüyen “Kamu Hizmeti” olarak öngörüldü.
1871’den önce başkan federal çalışanları seçebiliyordu ve doğal olarak kendi emirlerini yerine getirecek sadık kişileri seçiyordu. Zamanla makamlar satıldı ya da çıkarlar için sadık kişilere verildi. Buradan hareketle hem meritokrasi hem de teknokrasi olacak, siyasi olmayan bir kamu hizmeti düşüncesi ortaya çıktı. Devlet memurları, işe uygun becerilerini ölçen rekabetçi sınavlarla seçilecekti. Memurların görevi de Kongre tarafından kabul edilen yasaları başkanın istediği şekilde uygulamak olacaktı.
Amerikan İç Savaşı sırasında ve sonrasında, hükümet yasaları ve politikaları çok daha karmaşık hale gelmiş ve toplum üzerinde daha uzun süreli etkileri olmuştur. Bir başkanlık dönemi dört yıl sürüyordu; politikalar ise nesiller boyu sürebiliyordu. Daha önce olduğu gibi, bir başkan görevden her ayrıldığında yöneticiler ve bürokratlar değiştirilseydi, devlette süreklilik olmazdı. Zira devletin politika öngörüleri bir başkanın görev süresinin ötesindeydi.
Bu düşünce, siyasi devlet ile idari devlet arasında bir ayrımı zorunlu kılmıştır. Devlet daha fazla sorumluluk aldıkça ve görevleri daha karmaşık hale geldikçe, devlet yönetiminin bu işte beceriksiz olan politikacıların elinden alınması gerekiyordu. Bu, birçok yönden teknokrasinin, yani siyasi efendileri tarafından geniş ölçüde yönlendirilen uzmanlar tarafından yönetilen bir hükümetin demokratik bir cumhuriyetin eksikliklerini düzeltmesinin tek yolu olduğunu söyleyen bir doktrinin kökeniydi. Seçilmiş politikacılar yönlendirme sağlarken, teknokratlar uzmanlık, tavsiye ve devlette süreklilik sağlıyordu.
İdari devletin, başkanın artık görevden alamayacağı kendi hiyerarşisi ve yönetimi vardı. Bunu aşmak için C-Listesi atamaları olarak bilinen ve başkana karşı sorumlu olan bir süper kamu hizmeti oluşturuldu. Zaman içinde sayıları binleri buldu ve başkanla nadiren bir araya geldiler. Bu durum, FED (ABD Merkez Bankası), CIA (Merkezi İstihbarat Teşkilatı) ve sayısız diğer özerk ve yarı özerk kurumlar gibi bağımsız kurumların yükselişiyle daha da karmaşık hale geldi. Bu sistemdeki üst düzey personel, başkanlardan daha uzun süre görevde kaldı ve zaman içinde muazzam bir güçle birlikte konumlarını sağlamlaştırdı. Başkan ya da Kongre baskı altındayken üzerlerindeki siyasi baskıyı sınırlama becerisi kazandılar. Hükümet ve başkanlık politikalarını yürütmek için alternatif bir yapıdan oluşan bu sistem, kolayca kontrol edilemeyen bir sistem yarattı. İdari devlet ve onun atadığı kişiler tüm kariyerleri boyunca görevlerinde kalırken, Başkan, Hükümet ve Kongre düzenli olarak seçimlere girmekte ve sürekli olarak iktidarda olmamaktadır. Derin devleti ve onun gücünü ortaya çıkaran hayati fark işte budur.
Amerikan Üstünlüğü
ABD’nin 2. Dünya Savaşından sonra küresel süper güç3 olarak ortaya çıkmasından bu yana, derin devlet niteliğindeki bu idari devlet, Amerika’nın küresel imparatorluğunu kurmak ve sürdürmek için çalışmıştır. Amerikan derin devletinin nihai gündemi her zaman ABD’nin küresel imparatorluğunu sürdürmek olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Derin devlet, 2. Dünya Savaşından bu yana hiçbir yabancının veya seçilmişin bunu değiştirecek güce ulaşamamasını sağlamıştır.
Pek çok kişi John F. Kennedy suikastının derin devletin köklerini değiştirmeye çalışması ve başta nükleer silahlar olmak üzere Amerika’nın askeri kapasitesini azaltmaya yönelik girişimleri nedeniyle gerçekleştiğini düşünmektedir. Yaygın kanaat, dışarıdan gelen ve kendi bağımsız bir gündemi olan birinin başına gelecek olanın bu olduğu şeklindedir.
Trump: İstenmeyen Başkan
Daha önce hiçbir görevde bulunmamış ve hiçbir siyasi deneyimi ya da geçmişi olmayan Donald Trump, 2015 yılında adaylığını açıkladığında Cumhuriyetçi Parti tarafından ciddiye alınmadı.4 Ancak Trump tüm Cumhuriyetçi ağır topları yenerek Cumhuriyetçi Parti’nin adayı olmayı başardı ve ardından 2016 başkanlık seçimlerinde Hillary Clinton’ı yenerek başkanlık unvanını aldı. Bunu Cumhuriyetçilerin başlangıçta kendisini ciddiye almamalarına ve daha sonra marjinalleştirmeye çalışmalarına rağmen başardı.5 Cumhuriyetçi parti adaylığını kazandığında, Cumhuriyetçi ağır topların çoğu Cumhuriyetçi seçmenlere Hillary Clinton’a oy vermeleri çağrısında bulundu.6
Donald Trump kendisini derin devlete ve Amerikan siyaset kurumuna dayattı. Onu istemediler ama nihayetinde durduramadılar da. Derin devlet Trump’ın etrafını eski askerler ve eski bürokratlarla sararak onun bağımsız bir gündem izlememesini sağladı. Trump’ın 2020’deki başkanlığından sadece iki ay sonra, bir dizi görevden alma ve rotasyonun ardından Trump yönetimi tamamen “müesses nizamın içeridekilerinden” oluşuyordu. Kendisini “dışarıdan biri” olarak tanıtan Trump, hükümetindeki kritik pozisyonlarda geleneksel “içeridekiler”den başka kimseyle çalışamaz hale geldi.
Nihayetinde derin devlet, Trump’ın bağımsız bir gündem izlemesi ihtimalini, kabinesinin “kendi adamlarından”, yerleşik politikacılardan ve devlet memurlarından oluşmasını sağlayarak kontrol altına aldı. Derin devlet için kritik öneme sahip alanlarda “istenmeyen başkanın” Amerika’nın hedeflerine, politikalarına ve planlarına verebileceği zararı sınırlandırdılar.
2018 yılında New York Times için bir makale kaleme alan üst düzey bir kamu görevlisi, kendisinin ve çalışma arkadaşlarının Başkan Trump’ın, politika kararları üzerinde herhangi bir etkiye sahip olmasını engellemek için nasıl çalıştıklarını anlattı. “Donald Trump istemese bile biz doğru olanı yapmaya çalışıyoruz…” diyordu. 2020’de bu yazarın İç Güvenlik Bakanlığı’nda personel şefi olan Miles Taylor olduğu ortaya çıktı.7 2020’de bir başka önde gelen bürokrat Jim Jeffrey, kendisinin ve diplomat arkadaşlarının Trump’ın politika kararlarını etkilemesini önlemek için düzenli olarak yalan söylediğini ortaya çıkardı.8
Donald Trump kendi döneminde hiçbir zaman derin devletle karşı karşıya gelmedi ve Amerika’nın stratejik politikalarının çoğunu sürdürdü ve hatta Çin ile ticaret savaşı başlatmak gibi derin devletin uzun süredir istediği değişiklikleri yaptı.
ABD’deki derin devlet aynı zamanda FBI ve CIA gibi çok büyük ve güçlü kurumların yanı sıra kendilerine diğer kurumlara karşı muazzam avantajlar sağlayan birçok yetkiye sahip olan NSA’yı (Ulusal Güvenlik Ajansı) da içermektedir. Dijital çağda seçilmiş yetkililerin politikalarını gözetlemekte ve onlara karşı çıkabilmektedir. Dolayısıyla ABD söz konusu olduğunda derin devlet, hükümetin bazı bölümlerini ya da seçimle işbaşına gelmemiş, hükümetlerle etkileşim halinde olan ve Amerikan sisteminin geleneksel denetim ve denge mekanizmalarının ötesinde yer alan güçleri tanımlamaktadır.
Derin devlet sadece ABD’ye özgü değildir. Diğer devletlerde de vardır, ancak ülkeden ülkeye farklılık gösterir ve bir devletin tarihi, ekonomik gerçekliği ve siyasi gelişimi gibi birçok faktörden etkilenir. Bazı örnekleri vurgulamak gerekirse:
Rusya – Sovyetler Birliği 1991 yılında çöktüğünde birtakım fraksiyonlar ülkenin kontrolü için mücadeleye girişti.9 Boris Yeltsin ve yandaşları vardı. Yolsuzluk ve 1990’lardaki krizler yoluyla Rusya’nın sanayi, enerji ve ekonomik varlıklarını ele geçiren oligarklar vardı. Ordu, KGB ve ulusal güvenlik yapısının bütçeleri kesildi ve Yeltsin’e karşı darbe yapmalarını engellemek için KGB’yi zayıflatmak amacıyla birden fazla örgüte bölündü. Boris Yeltsin sonunda eski bir KGB subayı olan Vladimir Putin’e güvenmeye başladı ve Yeltsin kendisine güvendiği için KGB’den ayrılıp siyasete katıldı ve Başbakan oldu.
Yeltsin 1999’da istifa ettiğinde, Putin görevi devraldı ve meslektaşlarını ve destekçilerini devlete geri getirdi. Bugün Putin devletteki pozisyonlara kendisine sadık kişileri atamaktadır. Putin’in kendisi de güvenlik sınıfındandır ve bunlar Rusya’daki derin devlettir. Bu grup devlet güvenliğini, polisi, soruşturma komitesini (Rusya’nın FBI’ı) ve Ulusal Muhafızlar gibi çok sayıda başka kurumu yönetiyor. Ayrıca diğer Ruslara tanınmayan ayrıcalıklara sahipler. Rusya, Putin’in de bir parçası olduğu derin devlet tarafından bu şekilde yönetilmektedir.
İngiltere – Avrupa’nın büyük bir kısmında olduğu gibi İngiltere’de de tarihsel olarak hanedan aileleri hakimiyet kurmuş, bu aileler başkaları üzerinde hakimiyet kurarak güçlerini ve kontrollerini arttırmış ve yeterli toprağa sahip olduklarında özel statü talep ederek monarşi haline gelmişlerdir.10 Sadakati korumak için destekçilerine ayrıcalıklar ve toprak veriyorlardı. Bu da İngiltere’de ve Avrupa çapında aristokrasiyi yarattı. Aristokrasi, daha fazla güç istedikçe zamanla monarşi ile rekabet edecek ve monarşi ile iktidar için yarışacaktı. Bu durum, aristokratların hakimiyetinde olan parlamentonun ortaya çıkmasına yol açtı. Zaman ilerledikçe daha fazla yetki parlamentoya geçti ve monarşi sadece bir sembol haline geldi. Ancak monarşi bugün hala İngiltere’de ayrıcalıklarını korumaktadır. Sanayileşme ile birlikte İngiltere’nin yapısı değişmiş, tüccarlar ve büyük şirketler aristokrasi ile rekabet eder hale gelmiştir. Günümüzde milyarderler kendi çıkarlarını korumak için siyasi partilere bağış yapmakta ve bireysel politikacıları finanse etmektedir. Dolayısıyla İngiltere’de derin devlet yoktur ancak zenginlik ve nüfuz sayesinde seçilmiş siyasetçilerin kendi çıkarlarına hizmet etmesini sağlayabilen küçük bir elit kesim vardır.
Türkiye – Osmanlı Hilafeti 1924’ten sonra parçalandığında, Mustafa Kemal ülkeye hakim olmak için kendini konumlandırmayı başardı. Türkiye’nin siyasi sistemine hakim olmak için kült bir kişilik oluşturdu. Onun yönetimi Türkiye’nin durumunu iyileştirmedi. Ölümünden sonra destekçileri ve partisi etkili bir şekilde devleti yönetmek için mücadele etti, bu da başka politikacıların ortaya çıkmasına neden oldu. Ordu, Mustafa Kemal’in laik fikirlerini sürdürdü ve seçimlere rağmen perde arkasından yöneten gerçek yöneticiler haline geldi. Laikliğin kırmızı çizgisi ne zaman aşılacak olsa, laik olmayan ya da İslami düşünen bir siyasetçi ya da parti ortaya çıktığında harekete geçtiler. Bu derin devlete rağmen halkın ekonomik ya da yaşam standartlarını iyileştirmediler.
Erdoğan 1990’larda ortaya çıktığında ekonomi politikalarını, ABD’nin desteğini ve seçimlerdeki başarısını kullanarak anayasayı değiştirmek ve derin devletin Türkiye üzerindeki hakimiyetini zayıflatacak değişiklikler yapmak suretiyle derin devletin pozisyonuna meydan okudu. Halkın Erdoğan’a verdiği destek ve ekonomideki başarısı onu derin devletle mücadelede çok daha güçlü kıldı. Erdoğan, üst düzey generalleri hükümete karşı komplo kurmakla suçlamak amacıyla hukuk sistemini kullandı ve bu da onların mahkemeye çıkarılmasına ve uzun süren davalara yol açtı. 2016’daki 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Erdoğan orduyu daha da tasfiye etti ve destekçilerini ordudaki kilit pozisyonlara getirdi. Bu durum derin devleti fiilen sona erdirmiş ve güç bugün ülkeye hakim olan Erdoğan’a geçmiştir. Dolayısıyla Türkiye örneğinde derin devlet ortadan kalkmış, yerini Türkiye’yi açıkça ve doğrudan yöneten Erdoğan almıştır.
Pakistan – Pakistan kuruluşundan kısa bir süre sonra ABD’nin egemenliği altına girmiş ve bu durum ABD’nin Soğuk Savaş sırasında kredi, askeri yardım ve teçhizat sağlayarak ordu generallerinin sadakatini kazanmasıyla gerçekleşmiştir. O zamandan beri askeri komuta ABD’ye sadık kalmış ve ABD’nin çıkarlarını korumuştur. Ordunun konumu, ülke siyasetine hakim olmalarını ve politikacıların iktidara gelmesini desteklemelerini ve gerektiğinde onları alaşağı etmelerini sağladı. Pakistan’da gerçekte devleti yöneten ordudur, bu açık bir gerçektir ve halk tarafından bilinmektedir. Ordunun üst kademesi gizli değildir ve bu nedenle Pakistan’da derin devlet yoktur. Üst düzey askeri komutanlar, devletin elitleridir ve ülkedeki siyasetçileri, seçimleri ve siyasi partileri komuta ederler.
Çin – Çin Komünist Partisi (ÇKP) 2. Dünya Savaşından sonra Çin’e hakim olmak için ortaya çıkan Çin’deki siyasi partidir. Diğer uluslardan farklı olarak komünist parti aynı zamanda devlettir. Bu nedenle hükümet, devlet ve tüm kurumlar ÇKP’ye bağlıdır. Ordu halktan ziyade ÇKP’ye hizmet eder. Çin’de seçimler yoktur, fakat iktidarın el değiştirmesi söz konusudur ve bunların hepsi komünist parti içinde gerçekleşir. Çin’in tarihi çok sayıda hanedan hükümdarı ile doludur ve komünist parti Çin’i yöneten en son hanedandır.11 Çin’de derin devlet yoktur, ancak Çin’i yöneten ve parti üyelerinin ülkedeki yönetim ve kilit pozisyonlara atandığı tek bir parti vardır.
Derin devletin varlığı ve milletlerde ortaya çıkışı çeşitli faktörlere bağlıdır. Derin devlet, hem ideolojik devletlerde hem de uydu ve tâbi devletlerde var olabilir. Uydu veya tâbi devletler genellikle küresel güçler tarafından yaratılırken, derin devletlerin bulunduğu büyük devletlerde bu durum ulusun tarihine ve siyasi gücün nasıl geliştiğine dayanmaktadır. ABD örneğinde derin devlet ülkenin kurumları içinden çıkmıştır ve güçleri politikaları uygulamak için orada bulunmalarından kaynaklandığı için başkanın politikalarını kısıtlayabilmektedir.