Türkiye’de Yabancı Olmak
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yabancı olarak bulunmak, günümüzde çeşitli zorlukları da beraberinde getirmektedir. Bu yazıda, Türkiye’de bulunan yabancıların sınıflandırılmasına ilişkin devlet düzenlemelerine değinilecek; Türkiye’nin coğrafi sınırlara bakış açısıyla ilgili kanunlardaki detaylar ve bunların altında yatan sebepler değerlendirilecektir. Son olarak, Türkiye’deki bazı yabancı nüfus sayılarına ilişkin istatistiki verilerle yazı sonlandırılacaktır.
Türkiye’nin Avrupa Tanımı ve Mülteci Politikası
Dünyanın en demokratik bölgesi olarak kabul edilen Avrupa toprakları, Türkiye’nin bakış açısıyla farklı bir anlam taşımaktadır. Edirne’nin batısında yer alan coğrafi alanın aksine, Türkiye’de 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na göre Avrupa, Avrupa Konseyi üyesi ülkeler ve Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek diğer ülkeler anlamına gelmektedir. Bu özel tanımlamanın altında yatan temel sebep, mülteci statüsünün belirlenmesidir.
Uluslararası hukuka göre, insanlık dışı muameleye maruz kalma ihtimali bulunan her birey, başka bir devlete iltica etme hakkına sahiptir. Ancak Türkiye, bu tanımı Avrupa Konseyi üyesi ülkelerle sınırlamıştır. Bu durum, Suudi Arabistan vatandaşı bir kişinin Türkiye’de hiçbir zaman mülteci statüsünde yer alamayacağı anlamına gelmektedir. Mülteci statüsünde yer almamanın en önemli sonucu ise, her zaman sınır dışı edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktır. Avrupa topraklarında yer almayan veya Avrupa Birliği üyesi olmayan birçok ülke, Avrupa Konseyi’ne üyedir.
Geri Gönderme Yasağı ve Uygulamadaki Durum
Yukarıda bahsedildiği gibi, insanlık dışı bir muameleye maruz kalma ihtimali bulunan bir ülkeye hiç kimse Türkiye topraklarından sınır dışı edilemez. 6458 sayılı Kanun bunu güvence altına almıştır. Ancak ne yazık ki bu kanun maddesi, pratikte tam tersi bir şekilde uygulanabilmektedir. Mısır’a iade edilip idam edilen Müslüman Kardeşler mensubu genç veya 2025 yılının bahar aylarında Özbekistan rejimine iade edilen Alisher Tursunov gibi vakalar, bu yasağın sadece mevzuatta kaldığını açıkça göstermektedir.
Bu iki temel bilgi, Türkiye’deki yabancı politikalarının anlaşılması açısından büyük önem taşımaktadır.
Türkiye’de Bulunan Yabancıların Sınıflandırılması
Türkiye’deki yabancılar, farklı hukuki statülere göre sınıflandırılmaktadır:
- Vatansız: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan ve kendi ülkesinin vatandaşlığını da kaybetmiş, hiçbir vatandaşlığı bulunmayan kişilere vatansız denir. Vatansız kişiler, herhangi bir vatandaşlığa sahip olmadıkları için sınır dışı edilemezler. Sadece gönüllü olarak kabul edecek üçüncü bir ülkeye gidebilirler; aksi takdirde Türkiye topraklarında ömür boyu yaşama imkanı elde etmiş olurlar.
- Turist: Uluslararası anlaşmalarla vizesiz veya vizeli olarak belirli sürelerle (örneğin 30 veya 90 gün) Türkiye’yi ziyaret eden kişilerdir. Türkiye’de 90 günden fazla kalacak yabancıların, ülkeye girişlerinden itibaren 90 gün içinde Göç İdaresi Başkanlığı’na başvurarak kısa dönem ikamet izni almaları gerekmektedir. Aksi takdirde “kaçak” durumuna düşerler.
- Kaçak: Geçerli vize süresi dolmasına rağmen ülkeyi terk etmeyen veya yasa dışı yollardan Türkiye’ye giren ve herhangi bir ikamet izni belgesine sahip olmayan kişilere kaçak denir. Kanunen kaçak kişilerin ikamet izni almaları mümkün değildir, ancak Göç İdaresi Başkanlığı zaman zaman fiilen bu kişilere insani ikamet denilen belgeleri verebilmektedir.
- Mülteci: Sadece Avrupa Konseyi üyesi ülkeler topraklarından siyasi sebeplerle Türkiye’ye göç etmiş yabancılara mülteci denir. Mülteciler, kendi rızaları olmadığı müddetçe sınır dışı edilemezler. Uluslararası sözleşmeler dünyanın her yerinden gelen siyasi sığınmacıyı mülteci kabul ederken, Türkiye sadece Avrupa Konseyi üyesi ülkelerden gelenleri mülteci olarak kabul etmektedir. Bu durum, Türkiye’nin sınır dışı edilemeyecek kişi sayısını minimumda tutma amacını yansıtmaktadır. Afrika, Orta Doğu ve Orta Asya bölgelerinden gelen kişiler bu sınıfın dışında tutularak, mülteci sıfatı verilecek kişilerin sayısı minimize edilmiştir.
- Şartlı Mülteci: Avrupa ülkeleri dışından Türkiye’ye gelen ve siyasi bir sebeple vatanını terk etmiş olan kişilere şartlı mülteci denir. Bu kişiler Türkiye’de kalıcı olarak bulunamazlar; üçüncü bir ülkeye gidene kadar geçici olarak korunurlar. Örneğin, Irak’taki siyasi sebeplerle Türkiye’ye sığınan bir kişi şartlı mülteci statüsü alır ve başka bir ülkeye gidene kadar burada korunur, ancak mülteci haklarına sahip olamaz.
- İkincil Koruma: Mülteci veya şartlı mülteci olma imkanına sahip olamayan ancak ülkesine döndüğünde insanlık dışı bir muameleye maruz kalacağını gösteren kişilere ikincil koruma statüsü verilir. Bu kişiler, ülkelerine sınır dışı edilebilirler. Türkiye’den sınır dışı edilen birçok Müslümanın ikincil koruma statüsünde olduğu unutulmamalıdır.
- Geçici Koruma: Sadece Suriyelilere tanınmış bir imkandır. Suriyelilerin Türkiye’de geçici olarak kalmaları öngörülerek bu statü tanımlanmıştır. Günümüzde yeni geçici koruma kimliği verilme işlemleri sona ermiştir, ancak mevcut kimlikler aktif olarak kullanılabilmektedir.
- İnsani İkamet: İkamet izni çeşitlerinden biridir. Güçlü bir referansın rol oynadığı bu ikamet türünü almak genellikle zordur.
- Uzun Dönem İkamet: Türk soylu kişilere (Ahıska, Kırım Tatar Türkleri, Uygurlar vb.) verilen bir ikamet hakkıdır. Ancak kamu düzenini bozucu faaliyetlerde bulunduğu düşünülen kişilere bu izin verilmemektedir.
Türkiye’nin Yabancı Politikası ve Sonuçları
Yukarıda bahsedilen ikamet çeşitleri ve bilgiler neticesinde ortaya çıkan sonuç şudur: Türkiye, uluslararası hukukun belirlediği mültecilik şartlarının dışında, kendi detaylı bir yabancı politikası izlemektedir. Bu politikada özellikle halkı Müslüman olan bölgelerden gelen nüfusa kalıcı bir ikamet hakkı tanınmamaktadır. Bunun altında, Osmanlı Devleti’nin çok uluslu yapısından güç aldığı düşünüldüğünde, Türkiye topraklarının Müslümanlara kapılarının kapatılması gibi yorumlar yapılabilir. Ayrıca Türkiye’nin mülteci haklarına sahip olabilecek yabancı sayısını açıklamaması da dikkat çekicidir. Bu sayının sıfır olma ihtimali bile bulunmaktadır.
Türkiye’nin izlediği yabancı politikasının en önemli sonuçlarından biri, Türkiye’de hiçbir yabancının kendini %100 güvende hissedememesidir. Geçmişte dünyanın en güvenli toprakları olarak bilinen bu coğrafyada, yabancı politikaları günümüzde oldukça “zalimane” bir şekilde güncellenmiştir.
Güncel İstatistikler
Bazı istatistiki verilere bakarak yazıyı sonlandırabiliriz:
- Güncel verilere göre Türkiye’de 1 milyon 480 bin ikamet izni sahibi yabancı bulunmaktadır. Bu sayıya Suriyeliler dahil değildir.
- Vatansız kişi sayısı 2025 itibarıyla 420‘dir.
- Yukarıdaki yabancılar arasında sayılmayan ve sayılması mümkün olmayan 119 kişi ise “bilinmeyen” olarak tasnif edilmiştir.
- 7 Ekim 2023’ten bu yana artan İsrail gerilimine rağmen, Türkiye’de 1568 ikamet iznine sahip İsrail vatandaşının bulunduğu görülmektedir. Bu sayı 2024’ten bu yana herhangi bir azalma eğilimi göstermemiştir. Hatta İran ve İsrail arasındaki çatışmalar sebebiyle birçok İsrail vatandaşının aktarmalı uçuşlarla Türkiye’yi tercih ettiğine dair uçuş bilgileri de internet ortamında paylaşılmıştır.
- 2024 itibarıyla 23.500 Filistinli, Türkiye topraklarında ikamet iznine sahip bir şekilde yaşamaktadır.
- 9600 Amerikalı ve 15.100 Çinli de Türkiye’de ikamet izni ile bulunan yabancılardan bazılarıdır.
- Geçici koruma sahibi Suriyelilerin sayısı ise resmi istatistiklerde 2 milyon 700 bin civarında açıklanmıştır.
Sonuç olarak, Türkiye, Osmanlı bakiyesi bir ülke olarak kozmopolit bir insan yapısını hala devam ettirmektedir. Dünyanın dört bir yanından insanlar, “Dünyanın merkezi” olarak görülen bu coğrafyaya hala göç etmektedirler. Geçici veya kalıcı olarak bu bölgede bulunmak insanlar için önemlidir. Hatta dünyanın siyasetini idare eden ülkelerin vatandaşlarının, gayrimenkul edinimi veya evlilik gibi yollarla bu bölgelerde kalıcı bir şekilde yer almak istedikleri bilinmektedir.
Tüm bu olumlu imkanlara rağmen, Türkiye’nin göç politikası yeterince verimli değildir. Suriye’deki iç savaş sonrası Türkiye’ye gelen birçok insan Türkiye’yi transit geçerek Avrupa topraklarına intikal etmiştir. Türkiye bu kişilerin birçoğunu kendi bünyesinde barındırabilirdi; ancak bunun yerine, niteliksiz yüz binlerce insan istihdam edilmiştir. Elbette zalim Esad’ın zulmünden Türkiye’ye sığınmış Müslümanların yeri ayrıdır.
Türkiye’nin göç politikası, küresel bir ülke olma amacı taşıyan bir ülkenin göç politikalarından ve hatta geçmişteki Osmanlı Devleti uygulamalarından son derece uzaktır. Osmanlı Devleti’nin dünya siyasetine yön vermek amacıyla yabancılar üzerinde uyguladığı politikalar analiz edilse, son derece etkili politikalar ortaya çıkabilecekken, “uydu devlet” gibi hareket edilerek emperyalist devletlerin dünya siyasetine uygun göç politikaları tercih edilmektedir. Türkiye’nin yönetim sistemi değişmediği ve emperyalist güçlere baş kaldıracak iradeyi gösterecek cesur liderler mevcut olmadıkça, göç politikalarının kısa vadede değişmesi ne yazık ki mümkün görünmemektedir.