Suriye için Bitmeyen Savaş – Bölüm II
Adnan Khan
Suriye ve Esed Sonrası Dönem
İki bölümden oluşan bu dizinin birinci bölümünde, Suriye’nin, ülkede büyük istikrarsızlığa yol açan birçok askeri darbeye neden olan farklı fraksiyonları destekleyen ABD ve İngiltere arasında bir savaş alanı haline geldiğini vurgulamıştık. Böylesi puslu bir ortamda, Hafız Esed 1970 yılında iktidarı ele geçirerek ailesi etrafında merkezlenen bir diktatörlük kurdu. 1982 Hama katliamı[1] da dahil olmak üzere acımasız bir baskıyla hüküm sürerken, Suriye devleti ve kaynakları üzerindeki kontrolünü pekiştirdi.
ABD karşıtı söylemine rağmen Hafız, bölgesel bir vekil olarak hareket ederek ABD ile yakın bağlarını sürdürdü. İsrail’in Golan Tepeleri üzerindeki kontrolünü elinde tutmasına izin verdi ve kamuoyunun tepkisinden korktuğu için tam kapsamlı bir barış anlaşmasından çekildi. Oğlu Beşşar Esed, 2000 yılında iktidarı devraldı ve ABD’nin bölgesel çıkarlarına hizmet etmeye devam etti. 2003 Irak Savaşı sırasında ABD’ye istihbarat sağladı ve bu da Suriye’de rejim değişikliği yönündeki neocon (yeni muhafazakâr) gündeminin gerçekleşmemesini sağladı. Arap Baharı arifesinde ABD, Esed’i bir “reformcu” olarak görüyordu.[2]
Suriye ayaklanması 2012’de başladığında, ABD, Esad’a karşı olduğu yönündeki kamuoyuna yönelik imajına rağmen, nihayetinde çıkarlarını korumak için rejimini destekledi. Devrimin yönünü kontrol etmek için seçilmiş bazı muhalif grupları desteklerken, Suriye rejiminin hayatta kalmasını sağlamak için de Rusya ve İran ile koordinasyon sağladı.
Rusya ve İran imdada yetişiyor
Rusya, ABD ve Rusya’nın uzun süredir devam eden farklılıklarını bir kenara bırakmasının ardından Eylül 2015’te Suriye’ye müdahale etti. ABD’nin bunu yapmasının nedeni, Temmuz 2015’te Beşşar Esed’in Şam’da yerel devlet adamlarının önünde televizyonda yaptığı bir konuşmada, Suriye ordusunun başka yerlerde savaşmak için Suriye’nin bazı bölgelerinden vazgeçtiğini itiraf etmesiydi. Esed şöyle diyordu: ”Silahlı kuvvetlerimizin tutunması için kritik alanların belirlenmesi gerekiyordu. Askerlerimiz için duyulan endişe bizi bazı bölgelerden vazgeçmeye mecbur bırakıyor. Suriye’nin her karışı çok değerlidir. Ancak insan kaynağı eksikliği var… Ordu için her şey mevcut, ancak insan kapasitesinde bir eksiklik var.”[3] Bu, Esed güçlerinin o kadar zayıfladığı anlamına geliyordu ki, daha önemli bölgeleri savunmak için diğer bazı bölgelerden vazgeçmek zorunda kalıyordu.
Rusya’nın Suriye’ye müdahalesi, Esed rejimini çöküşten kurtarmada dönüm noktası oldu. Rus kuvvetleri, hava gücü sağlayarak ve muhalif gruplara karşı hava saldırıları düzenleyerek Devlet Başkanı Beşşar Esed hükümetini istikrara kavuşturdu ve güçlendirdi. Rusya, Esed rejimini savunmak için kullanılacak silahlar, füzeler ve mühimmat için bir tedarik üssü olarak da işlev gören Hmeymim’deki hava üssünü genişletti ve güçlendirdi.
Rusya’nın varlığını kolaylaştırmak için ABD, 2015 yılında Suriye’de hava güvenliğine ilişkin bir Mutabakat Zaptı imzaladı. Mutabakat Zaptı, Suriye hava sahasında faaliyet gösteren ABD ve Rus uçakları arasında uçuş sırasında meydana gelen kaza riskini en aza indirmeyi amaçlıyordu. Pentagon sözcüsü Peter Cook, o zaman bu Mutabakat Zaptı konusunda yaptığı açıklamada, her zaman profesyonel havacılığın sürdürülmesi, belirli haberleşme frekanslarının kullanılması ve yerde bir iletişim hattının kurulması da dahil olmak üzere uçuş mürettebatının izlemesi gereken özel güvenlik protokollerini içerdiğini söylüyordu.[4]
İran’ın müdahalesi, kaynaklarını Suriye için seferber ettiğini ve kritik askeri güçler, para ve silah sağladığını göstermişti. Rusya’nın müdahalesi dönüm noktası olsa da, İran bunun için zemin hazırlamış, Rusya’nın hava koruması sağladığı yerlerde İran da sahada militan desteği sağlamıştı. Bu, Esed’in İran’a olan bağımlılığının derinleştiğini ve Suriye’nin ordusunda, ekonomisinde ve siyasetinde uzun vadeli İran etkisine yol açtığını göstermişti. Bu durum zamanla Esed için büyük bir sorun haline gelecekti.
İran, Suriye rejimini desteklemek için önemli ekonomik ve mali yardımlarda bulundu. Tahran, Suriye ekonomisini ayakta tutmak için kredi kanalları ve petrol sevkiyatları da dahil olmak üzere Suriye’ye milyarlarca dolar akıttı. İran ayrıca İslam Devrim Muhafızları Ordusu’nu (IRGC), özellikle de Suriye hükümet güçlerine danışmanlık ve koordinasyonda öncü bir rol oynayan Kudüs Gücü’nü konuşlandırdı. İran ayrıca Suriye genelinde katliamlar gerçekleştiren ve rejim güçlerinin kaybedilen kasaba ve şehirleri geri almasına yardımcı olan binlerce Şii milisi sahaya sürdü, eğitti ve finanse etti. Buna paralel olarak, Lübnan Hizbullahı, Esed’in ordusundan pek çok birlik ve askerin muhaliflerin tarafına geçmesi nedeniyle zayıfladığı bir dönemde rejime çok önemli bir insan gücü sağladı.
Halep’in yıllarca muhaliflerin kontrolünde kaldıktan sonra 2016’da düşmesi, Esed’in ülkenin çoğunu yeniden ele geçirmesini sağlayan nihai dönüm noktasıydı. Rus hava desteğiyle birlikte İran kara kuvvetleri, sayısız vahşet işledikten ve muhalif gruplardan toprakları geri aldıktan sonra Esad rejimini kurtardı.
Rakka’daki Dost Görünümlü Düşman
Rusya’nın 2015’teki müdahalesinden önce, 2013’te Esed rejimi felaketle karşı karşıyaydı. Çünkü Suriye ordusundan birçok subay, rejimin elinden Kuzey ve Doğu Suriye’nin çoğunu ele geçirmelerine yardım eden muhalif gruplara firar etmiş ve doğrudan Şam’a yönelik nihai bir saldırı planlıyorlardı. Rejim Halep, İdlib ve Rakka’yı kaybetti ve Rakka muhaliflerin eline geçen ilk il merkezi oldu. Muhalif güçler ayrıca Şam kırsalının bazı kısımlarını da kontrol ediyordu. Esed rejimi, Şam’ı savunmak için ülkenin büyük bir bölümü için savaşmaktan vazgeçmek zorunda kaldı.
Tam da bu sırada IŞİD Suriye’ye girdi ve Beşşar Esed rejiminin lehine gidişatını değiştirdi. Nusret Cephesi, Irak el-Kaidesi (AQI) lideri Ebu Bekir el-Bağdadi tarafından hareketi Suriye’ye yaymak için gönderilen Ebu Muhammed el-Culani tarafından 2011 yılında el-Kaide’nin bir kolu olarak kuruldu. Nisan 2013’te el-Bağdadi, Irak ve Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) kuruluşunu ilan etti ve grubunu (Irak’taki el-Kaidesi) Suriye merkezli Nusret Cephesi ile birleştirdi. Ancak Nusret Cephesi lideri el-Culani bunu reddetti ve el-Kaide’nin küresel liderine sadakat sözü verdi. Bu da iki grup arasında bölünmeye ve çatışmaya yol açtı. Bağdadi’nin IŞİD’i Suriye’ye doğru ilerlemeye başladı ve düzenli olarak Irak-Suriye sınırını geçti. IŞİD, Rakka, Deyrizor ve Halep vilayetinin bazı bölgeleri de dahil olmak üzere Suriye’nin doğusunda muhalif grupların kontrolündeki yerleri ele geçirdi. 2014’ün başlarında IŞİD Rakka’yı ele geçirdiğinde, burayı sözde “halifeliklerinin” fiili başkenti ilan etti.
IŞİD’in kökenleri bugüne kadar belirsizliğini koruyor. IŞİD’in tüm üst düzey liderleri, 2004’ten itibaren Irak savaşı sırasında ABD güçlerine karşı isyanın ortasında Bağdat’ın güneyindeki ABD hapishanesi Bucca’da bulunuyordu. Yıllar içinde ABD, IŞİD’i oluşturan isyancıları serbest bıraktı. IŞİD Irak’ta başlamış olsa da, sürekli olarak Irak-Suriye sınırında faaliyet gösterdi ve ABD hava kuvvetleri tarafından hiçbir zaman hedef alınmayan kamyon konvoylarıyla malzeme taşıdı. ABD, 2014 yılında Suriye’de ‘Horasan’ olarak adlandırılan yeni ve şüpheli bir gruba karşı saldırılar düzenlediğinde bile IŞİD’e koruma sağladı. O dönem ABD yetkilileri, bu grubun ABD topraklarına yakın zamanda bir saldırı planladığını iddia etmişlerdi. Tuhaf bir şekilde, Horasan’ın geçmişi neredeyse hiç yok gibiydi ve ABD’li yetkililer, Eylül 2014’te saldırıların başlamasından bir hafta öncesine kadar gruptan hiç söz etmemişti. 50 savaşçı olarak tahmin edilen grup, 23 Eylül 2014’te bir hava sortisinde 30 savaşçının öldürüldüğü bildirilse de, aniden askeri müdahale için büyük bir bahane haline geldi.[5] Eski bir ABD federal terörizm savcısı olan Andrew McCarthy, National Review dergisinde şunları vurguladı: “Horasan grubunu duymadınız, çünkü böyle bir şey yok. Bu, (ABD) yönetiminin Horasan’ın cihatçı geleneğiyle yeterli bağlantısı olduğunu hesaplayarak uydurduğu bir isimdir, [böylece] kimse Başkan’a bunun hesabını soramayacak.”[6] Özgür Suriye Ordusu ile bağlantılı grupların bir ittifakı olan Hazm Hareketi o dönemde yaptığı açıklamada, ABD’nin düzenlediği hava saldırılarının önemli ölçüde Nusret Cephesi’ni yok etmeye yönelik olduğunu, IŞİD’i yok etmeye yönelik kayda değer bir çaba olmadığını ve Esed’i yok etmeyi ise asla hedeflemediğini vurguladı. Bu durum oldukça önemli, çünkü CIA destekli Özgür Suriye Ordusu ile ittifak halinde olan Hazm Hareketi, ABD tanksavar füzeleri alan ilk muhalif gruplardan biriydi. Bu da onu Suriye ihtilafında Amerika’nın en güvendiği müttefiklerden biri haline getirmişti.
Prestijli küresel güvenlik firması Janes Intelligence, o dönemde IŞİD ve Beşşar Esed rejimi tarafından yürütülen operasyonların sayısını vurgulayan veriler yayınladı. Buna göre 21 Kasım 2013 – 21 Kasım 2014 tarihleri arasında Suriye’deki doğrulanabilir IŞİD saldırılarının yaklaşık %64’ünün diğer muhalif grupları ve sadece yüzde 13’ünün Esed güçlerini hedef aldığı vurgulandı. Ayrıca, Esed’in üçte ikisinden fazlası hava saldırısı olan terörle mücadele operasyonlarının, ağırlıklı olarak IŞİD haricindeki gruplara yönelik olduğu tespiti yapıldı. Bu yıl boyunca gerçekleştirilen 982 terörle mücadele operasyonunun sadece yüzde 6’sı doğrudan IŞİD’i hedef almıştı.[7] IŞİD ve Esed nadiren birbirlerini hedef aldılar. Janes’ten bölgesel düzeyde elde edilen diğer veriler, 21 Kasım 2014’e kadar Halep’te 238 terörle mücadele operasyonu yapıldığını, ancak bunların sadece 14’ünün IŞİD’i hedef aldığını gösterdi. IŞİD’in kalesi Rakka’da 22 terörle mücadele operasyonu yapıldı, ancak sadece yarısı IŞİD’i hedef aldı.
IŞİD’in yaptığı şey, 2013’te Esed rejimi çökmek üzereyken Suriye’ye girmek ve Şam’a saldıran muhalif gruplara katılmak yerine, zaten muhaliflerin kontrolü altında olan toprakları ele geçirmeye başlamaktı. Sonuç olarak, muhalif gruplar, kaynaklarını tüketen, dikkatlerini dağıtan ve Esed güçlerinin baskısı altında kalarak kendilerini aynı anda iki cephede savaşmaya zorlayan IŞİD’in üzerine gidip rejimi devirme hedefinden vazgeçmek zorunda kaldılar. IŞİD müdahalesinin zamanlaması Esed için mükemmeldi. IŞİD Suriye-Irak sınırını güç tedarik etmek için geçerken, kaynakları ve istihbaratı olan ABD hiç müdahale etmemişti. Bütün bunlar, IŞİD’in bilerek ya da bilmeyerek ABD’nin Esed rejimini destekleme gündemine hizmet ettiğini gösteriyordu.
Düşmanımın Düşmanı Dostumdur
Suriye nüfusunun yaklaşık yüzde 10’unu oluşturan ve kuzeydoğuda yoğunlaşan Kürtler, 2013’te Suriye’de Arap Baharı başladığında büyük ölçüde savaşın dışında kaldı. Ancak bu durum 2014’te IŞİD’in Suriye’nin doğusunu ve Irak’ın kuzeyini süpürüp sözde ‘halifeliğini’ kurmasıyla değişti. Sonuç olarak, Kürtler topraklarını savunmak için bir milis gücü olarak örgütlendiler.
Kürt gruplar, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) çatısında birleşen çok sayıda gruptan oluşuyordu. Bunlar arasında en büyük fraksiyonu Suriye Kürt Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve silahlı kanadı Halk Savunma Birlikleri (YPG) teşkil ediyordu. PYD ve YPG, 1984’ten bu yana Türkiye’ye karşı hedefli cinayetlerin ve intihar bombalamalarının yaygın kullanımını içeren uzun süreli bir isyan yürüten Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile yakından bağlantılıydı. PYD, geçmişte Hafız Esed’in PKK lideri Abdullah Öcalan’ı 1998’de Suriye’den sınır dışı etmesinin ardından 2003 yılında PKK’nın gizli bir siyasi kolu olarak kuruldu. PYD, kadın savaşçıların benzersiz kullanımı ve Abdullah Öcalan’a kült benzeri bir saygı da dahil olmak üzere, PKK’nın siyasi felsefesiyle yakın ideolojik uyumu sürdürdü.
2014’ün sonunda IŞİD Şam’daki rejimi kurtarmıştı ve ABD IŞİD’e karşı dönerek Kürtlere destek verdi. ABD, SDG ile birlikte çalışmak üzere özel kuvvetler konuşlandırdı ve Suriye’deki ilk resmi ABD askeri varlığına işaret etti. ABD-Kürt ortaklığı büyüdü ve bu koalisyon 2017’de Rakka’nın düşmesiyle IŞİD’den toprakları geri aldı. IŞİD’in Suriye’de elinde tuttuğu son bölge, Irak sınırına yakın Deyrizor vilayetinde bulunan Bağuz oldu. SDG, ABD’nin desteğiyle IŞİD’i yenilgiye uğrattı ve Haseke, Rakka ve Deyrizor’u IŞİD’den geri aldı ve Esed’in buraları geri alma girişimlerine direndi. Bu, Kürtlerin ülkenin petrol zengini bölgesini kontrol ettiği anlamına geliyordu. Burası bugün hala ABD birliklerinin konuşlandığı yer.
Bağuz Kürtlerin eline geçtiğinde on binlerce IŞİD militanı ve ailelerini gözaltına aldılar. Bunlardan ayrı olarak, binlerce IŞİD savaşçısı çok sayıda Kürt-ABD saldırısı sırasında teslim oldu veya yakalandı. Erkek IŞİD savaşçıları derme çatma Kürt hapishanelerine yerleştirildi. El-Hol ve Roj kamplarında ise IŞİD ile bağlantılı kadın ve çocuklar bulunuyordu. Kürt yönetimi, yabancı ülkelerden IŞİD vatandaşlarını ülkelerine geri kabul etmelerini talep etti, ancak birçoğu bunu reddetti. Sonuç olarak, binlerce yabancı ve yerel IŞİD üyesi, Kürtler tarafından işletilen aşırı kalabalık gözaltı merkezlerinde kalmaya devam ediyor. Bugün SDG hala Suriye’nin kuzeydoğusundaki hapishanelerde 10.000’den fazla IŞİD savaşçısını tutarken, bunların aileleri olan binlerce kadın ve çocuk mülteci kamplarında yaşam mücadelesi veriyor.
Suriye’de Kürtlerin yükselişi, onları PKK’ya bağlı olarak gören Türkiye’de endişe yarattı. Başkan Trump, Ekim 2019’da aniden Kuzey Suriye’deki ABD güçlerinin çoğunun geri çekilmesini emrettiğinde, Türkiye Kuzey Suriye’yi müdahale etti, kuzeydoğu Suriye’nin bir bölümünün kontrolünü Kürtlerden aldı ve bugün hala bu bölgeleri kontrol etmeye devam ediyor.
Türkiye Kuzey Suriye’ye Açılıyor
Suriye’deki ayaklanmanın başlangıcından itibaren Türkiye, Beşşar Esed’e karşı muhalif unsurları destekledi. Türkiye, mali destek, silah, siyasi koordinasyon sağladı ve muhalif unsurlar üzerindeki etkisinin arttığını gören Kuzey Suriye’ye müdahale etti. Türkiye, Suriye ordusundan ayrılan askerlerden oluşan ve saldırıların düzenlenmesine yardımcı olan Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) Türkiye topraklarında faaliyet göstermesine izin verdi.
2016’dan itibaren Türkiye, nüfuzunu genişleten ve muhaliflerin kontrolündeki bölgeler oluşturan çok sayıda askeri operasyon başlattı. Operasyonların çoğu Kürtlerin elindeki bölgeleri hedef alırken, 2020’deki Bahar Kalkanı Harekâtı ile Türkiye, İdlib’de Suriye hükümet güçleriyle çatışmaya girerek muhalif grupların savunmasının çökmesini engelledi.
Öte yandan muhalif gruplar ile Suriye rejimi arasında Rusya ve Türkiye tarafından garanti edilen çok sayıda anlaşma, muhalif grupların ve ailelerinin savaştıkları bölgeleri terk etmelerine ve yer değiştirmelerine izin veren çatışmasızlık bölgelerinin oluşturulmasını sağladı. Bu, birçok muhalif grubun, Türkiye’nin kontrolü altında olan Kuzey Suriye’deki İdlib’e yönelmesine neden oldu.
Türkiye, bu muhalifleri Türk askeri komutası altında Suriye Milli Ordusu (SMO, eski adıyla ÖSO) olarak yeniden markalaştırdı ve örgütledi. SMO, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki ana vekil gücü haline geldi ve Türk silahlarına, maaşlarına ve lojistiğine güvendi. Türk istihbaratı (MİT), birçok muhalif grup arasındaki anlaşmazlıklarda arabuluculuk yapmada önemli bir rol oynadı.
Esed, 2016’da İran ve Rusya’nın yardımıyla kendisine karşı ayaklanmayı engellemeyi başarmıştı, ancak Suriye’nin kuzeyinin yeniden ele geçirilmesi gerekiyordu. 2020’de Suriye hükümet güçleri, muhaliflerin elindeki son büyük vilayet ve hükümetin kontrolü dışında kalan son bölge olan İdlib’e yönelik bir saldırı başlattı.
Rusya, Suriye hükümetinin İdlib’e yönelik harekâtını desteklerken, Türkiye ile doğrudan çatışmadan kaçınmak istedi ve bu, İdlib’deki muhalif güçleri destekleyen Türkiye ile Rusya arasında ateşkes anlaşmasına yol açtı. Esed’in öfkesine rağmen, ateşkes cephe hatlarının dondurulmasına yardımcı oldu ve Rusya ile Türkiye ateşkesi uygulamak için ortak devriyeler yürütme konusunda anlaştılar. Aracılık edilen anlaşma, Esed’in İdlib’i geri almasını engelledi. Her ne kadar Rusya ve Türkiye teoride muhalif güçleri destekliyor gibi görünse de, Rusya Esed rejimini, Türkiye ise muhalif muhalif grupları destekliyordu. Rusya ve Türkiye’nin İdlib’de koordineli bir şekilde hareket etmesi Beşşar Esed’i öfkelendirdi ve Rusya ile ilişkileri gerdi.
İdlib: Savaş İçinde Savaş
İdlib, Halep’in 2016’da düşmesinden sonra muhaliflerin son kalesiydi. Başka yerlerde yenilgiye uğrayan ya da anlaşmaya varan muhalif grupların çoğunun son durağı İdlib oldu. Suriye’nin kuzeyinde Kürtler ülkenin kuzeydoğusunu, Türkiye ve desteklediği muhalif gruplar ise Suriye’nin kuzeybatısını kontrol ediyordu. Farklı muhalif gruplardan oluşan bir konsorsiyum İdlib’i kontrol etti ve yıllar içinde İdlib’in kontrolü, iç çatışmalar, dış müdahaleler ve Suriye rejim güçleriyle çatışmalar nedeniyle değişti.
Suriyeli muhalifler, Mart 2015’te ‘Zafer Ordusu Harekâtı’ sırasında İdlib şehrini ele geçirdi ve koordineli bir şekilde kaynak paylaşımı ile bir operasyon gerçekleştirdi. Bu ana gruplar, IŞİD’den ayrılan Nusret Cephesi, on binlerce savaşçısıyla ayaklanmanın en büyük gruplarından biri olan Ahrar eş-Şam ve Türkiye’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu’ydu. İdlib’deki zafer, tüm çeşitli grupları İdlib yönetiminde işbirliği yapmaya zorladı ve nihayetinde karışık sonuçlar ortaya çıktı.
2016’da Ebu Muhammed el-Culani, Nusret Cephesi’ni Heyetu Tahriri’ş-Şam (HTŞ) olarak yeniden adlandırdı. Culani aslen Irak’taki el-Kaide lideri Ebu Bekir el-Bağdadi tarafından Suriye’ye genişlemek için gönderildiği halde, sonrasında ondan ayrı olarak faaliyet gösterdi. Aralarında çıkan anlaşmazlık ve Culani’nin el-Kaide’nin küresel lideri Eymen ez-Zevahiri’ye sadakat yemini etmesi gerilimlere yol açtı. Bu da IŞİD ile Nusret Cephesi arasında çatışmaya neden oldu. Nusret Cephesi’nin İdlib operasyonunda yer alması ve ardından bölgeyi yönetmesiyle ilişkileri daha da kötüleşti. IŞİD, Culani’yi ihanetle suçladı. Daha sonra Suriye’de HTŞ’nin 2020’de ezdiği yeni bir el-Kaide kolu olan Hurrasuddin kuruldu ve HTŞ’den ayrılanları safına çekmeye başladı.
Örgütünü HTŞ olarak yeniden adlandırılan Culani, daha sonra Ahraru’ş-Şam’a karşı durdu, onu yendi ve İdlib’i tamamen ele geçirdi. HTŞ, sonrasında daha küçük grupları yuttu ve neredeyse hepsini ortadan kaldırdı. 2017 yılına kadar İdlib’de baskın güç haline geldi. HTŞ, siyasi ve idari kolu olarak “Suriye Kurtuluş Hükümeti” (SG) adı verilen sivil bir cephe kurdu. Kurtuluş Hükümeti, güya şeriata dayalı bir dini konseyi sürdürürken, eğitim, sağlık ve yeniden yapılanma gibi sektörleri denetleyen bir başbakan, bakanlıklar ve yerel departmanlarla bir devlet gibi işlev gördü.
İstikrar, kamu hizmetleri ve yeniden yapılanmaya öncelik veren HTŞ, İdlib’i kendi yönetimi altında bir başarı modeli olarak sergiledi ve hem grubunun meşruiyetini hem de Culani’nin prestijini güçlendirmeye başladı. Onun liderliği altında HTŞ, iktidarı pekiştirmek için hem cihatçı hem de muhalif diğer grupları ezmiş ve marjinalleştirmişti. HTŞ, İdlib’deki yönetimi sırasında, İdlib’deki hükümet güçlerine ve marjinal cihatçılara ve yabancı savaşçılara karşı tehlikeli bir çatışmadan kaçındı ve onların da bu tür eylemlerde bulunmalarını engelledi. Bütün bunlar Türkiye’nin işbirliği ve koordinasyonu sayesinde sağlandı.
Hortlayan Esed
2022’ye gelindiğinde ABD, bölgedeki Arap ülkelerini Şam’daki rejimle ilişkileri normalleştirme konusunda zorlamaya başladı. Dışişleri Bakan Yardımcısı Barbara Leaf, 2022 yılında ABD’nin Arap yöneticilere politika değişiklikleri konusunda bir mesaj gönderdiğini şöyle ifade ediyordu: “Bir etkileşim denemek istiyorlar. Bu konudaki yaklaşımımız, bu etkileşim için bir şeyler aldığınızdan emin olmaktır.[8] Biden yönetimi, Kongre’nin Esed Rejimi Normalleşme Karşıtı Yasası’nı yürürlüğe koymasını engelledi.[9] Biden yönetimi ayrıca Sezar Suriye Sivil Koruma Yasası’nın 2024’ün sonunda sona ermesine izin vereceğini söylemeye başladı.
Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde düzenlenen Arap Birliği Zirvesi, 19 Mayıs 2023.
19 Mayıs 2023’te Esed rejimi, Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde gerçekleşen 32. Arap Devletleri Birliği Zirvesi’nde Suriye’nin koltuğunu geri aldı. Bu yeni görünüm, on yılı aşkın bir süredir devam eden bölgesel boykotun ve Esed’in Arap çevrelerinden dışlanmasının sona erdiğini gözler önüne serdi.
Batı’da İtalya, Suriye’ye büyükelçi atayan ilk ülke oldu ve 13 yıllık kopmuş diplomatik ilişkilerin sonunu işaret etti. İtalya bu kararı, Batılı devletler tarafından Esed rejimine uygulanan önemli yaptırımlara rağmen, AB’nin kolektif dış politikasından bağımsız olarak aldı. Giorgia Meloni liderliğindeki ve yedi Avrupa ülkesi tarafından desteklenen İtalyan hükümeti, Suriyeli mültecileri ülkelerine geri göndermeyi ve insan hakları değerlerini çiğnemeyi umursamaksızın İtalya’nın sağcı ve popülist beklentilerini karşılamayı amaçladı.
7 Ekim 2023
Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısı ve bölgenin güvenlik mimarisinde bir değişikliğe yol açmasından hemen önce, Esed’in pek çok kesim tarafından Suriye’nin meşru yöneticisi olarak görülmesiyle bölgesel manzara istikrara kavuşuyordu ve Abraham Anlaşmaları üzerinden İsrail ile bir dizi bölgesel Arap devleti arasında normalleşme süreci ciddi bir şekilde ilerliyordu.
Beşşar Esed, 13 yıllık savaşın ardından pozisyonunu değiştirmişti. Hem İran ve Rusya’dan gelen doğrudan destek hem de rejimin uzun vadeli garantörü olan ABD ve bölgedeki işbirlikçilerinden gelen dolaylı destek sayesinde ayaklanma, bölgesel ve küresel güçlerin Esed’in yardımına gelmesiyle felce uğratılmıştı. Dışarıda Suriye rejimiyle normalleşme beklentisi artarken, içeride Esed bazı ciddi zorluklarla karşı karşıyaydı.
İran’la gerginlikler artıyordu ve Esed her zaman İran ve Hizbullah’ın rejiminin hayatta kalmasına yardım ettiğini kabul etse de, muhalifleri yendikten sonra geri çekilmelerini bekliyordu. Oysa İran, bu beklentinin tam aksine, Esed’in rızası olmadan ve ülkenin kontrol etmediği kısımlarını geri alma planlarına karşı askeri ve istihbarat varlığını yoğunlaştırdı. İran, Suriye’ye müdahalesini, cumhurbaşkanlığını kimin işgal ettiğinden bağımsız olarak Suriye’deki varlığını pekiştirmek için kullanıyordu. Suriye’nin büyük bir kısmının kontrolünü ele geçirdikten sonra, 2022 yılı itibariyle Esed’in artık İran’a ihtiyacı kalmadı ve İran’ın varlığının Batılı ülkeleri Suriye’nin yeniden inşasına katkıda bulunmaktan caydıracağı sonucuna vardı.
7 Ekim arifesinde Suriye ekonomisi, yaygın yoksulluk, önemli altyapı hasarı ve toparlanma ve yeniden yapılanma çabalarını kolaylaştırmak için acil uluslararası yardım ihtiyacı sonucu ciddi bir kriz durumundaydı. İmalat, üretim ve hizmetler, 13 yıllık savaşın ardından adeta felaketi yaşıyordu. Bu da birçok askerin, güvenlik görevlisinin ve rejimle bağlantılı olanların maaş alamadığı, yolsuzluğun tavan yaptığı, ülkenin kaynaklarının çetelerin elinde olduğu anlamına geliyordu. Suriye’deki güvenlik sınıfı 13 yıldır sürekli savaş halindeydi ve rejimi destekleyenler için bile ekonomik durum korkunçtu.
İran, Esed rejimine karşı ayaklanmanın başlangıcından bu yana Beşşar Esed ve rejimini desteklemek için önemli miktarda kaynak akıttı. On yılı aşan savaş süreci Batı yaptırımlarıyla birlikte İran ekonomisine de zarar veriyordu. Covid-19 salgını işleri daha da kötüleştirdi ve sokağa çıkma yasakları İran rejimi tarafından artan iç protestoları bastırmak için kullanıldı. Suriye, İran ve Hizbullah arasındaki kızgınlık ve şüphe giderek büyüyordu, çünkü Suriye sahasına yapılan harcamalar İran’ın önemli ölçüde yıpranmasına neden olmuştu. Hizbullah, en yetenekli komutanlarından bazılarını Suriye’de kaybetti. Bunlar kısmen muhaliflere, kısmen İsrail’e ve kısmen de cumhurbaşkanının kardeşiyle şüpheli anlaşmalar yaptıkları için Suriye güçlerine karşı defalarca çatıştılar. Suriye rejimini savunmak için savaşan İranlı komutanlar, İsrail hava saldırılarıyla ve birçok şüpheli olayda sürekli olarak tasfiye edildi. 2020’den itibaren Esed, İran’ın ülkeleri için yaptıklarını takdir eden ve İran’a yakınlığıyla bilinen birçok üst rütbeli güvenlik ve askeri personeli görevden almaya başladı, Suriye-İran ilişkileri iyice kötüleşti.
İran için Suriye’ye müdahil olmak ve uzun vadeli kalıcı varlığını sürdürmek, bölgedeki stratejik konumuna yardımcı olduğu için ödenmeye değer bir bedeldi. Ancak bu, hayatta kalmak için İran’ın müdahalesine bağlı olan Esed’in beklentilerine doğrudan aykırıydı. Esed ayaklanmayı bastırmayı başardıktan sonra İran’ı artık hoş karşılamamaya başlamıştı.
İsrail, 2013’te Suriye’de Arap Baharı’nın başlamasını dehşet içinde izledi. Zira İsrail’in en güvenli sınırı Suriye sınırıydı. Bu işbirliği, tüm düşman olma söylemlerine rağmen, İsrailli güvenlik yetkililerinin Esed’i savunmak için sıraya girdiğini gösterdi. Emekli Tümgeneral Amos Gilad, İsrail Radyosu’na verdiği demeçte, Esed’in kendilerine ülkesinin silah sistemlerinin tamamen kontrolünde olduğunu ve İsrail’e karşı mantıklı davrandığını söyledi.[10] Eski İsrail Genelkurmay Başkanı Dan Halutz, İsrail’in Esed’in iktidarda kalmasını tercih ettiğini söyledi. ”Suriye’deki rejim her gün vatandaşlarını öldürüyor, ancak Suriye’deki muhalefetin el-Kaide gibi Müslüman aşırılık yanlılarından oluştuğunu kabul etmeliyiz.”[11] İsrail, Esed’i İsrail’in en güvenli sınırını korumada kritik bir oyuncu olarak kabul etse de Suriye’nin İran ve Hizbullah’la olan ilişkisini her zaman bir sorun olarak gördü. Bu nedenle İsrail, Suriye’deki askeri hedeflere yönelik yüzlerce hava saldırısı düzenledi ve bu saldırılar çoğunlukla Suriye’deki silah depoları, komuta merkezleri ve insansız hava aracı üsleri gibi İran’ın askeri altyapısını hedef aldı. İsrail ayrıca, gelişmiş silahların Lübnan’a ulaşmasını önlemek için Hizbullah’ın silah konvoylarını düzenli olarak vurdu. İsrail ayrıca Suriye içinde İran ve Hizbullah ile bağlantılı kilit isimlere suikast düzenlemek de dahil olmak üzere gizli operasyonlar yürüttü. 2020 yılında İsrail, Suriye’de İranlı general Muhammed Rıza Zahidi’ye suikast düzenledi.[12] İsrail ayrıca Hizbullah’ın Suriye’ye girişini, Hizbullah’ın yapısına karşı gizli istihbarat programı yürütmek için de kullandı, bu sayede 2024’te Lübnan’daki tüm üst düzey liderlerine suikast düzenleyebildi.[13]
Türkiye ise Suriye’de en aktif rolü oynadı ve 7 Ekim arifesinde Suriye’nin kuzeyinde başarılı bir şekilde nüfuz alanı oluşturmayı başardı. Türkiye muhalif güçleri destekledi, Kürtlere karşı savaştı ve yayılmalarını engelledi. IŞİD’e karşı savaştı ve mülteci meselesini tereyağından kıl çeker gibi yönetti. Suriye’nin geleceği hakkında diğer güçlerle siyasi konferanslara ve koordinasyon süreçlerine etkin bir şekilde katıldı.
Rusya da 2015’te müdahale etmesinden bu yana Esed’e hava gücü ve lojistik destek sağladı. Bu elbette ABD ile işbirliği içinde yürütülen bir süreçti ve muhalif grupların çoğunu bölgesel güçlerin ve ABD’nin kucağına iten faktörlerden biriydi. Fakat 2022 yılında Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi ve başlangıçta yaşadığı zorluklarla karşılaşınca dikkati Avrupa’daki savaşına çevrilmiş ve Suriye’deki konumu geri plana itilerek öncelik sırasından düşmüştür. Rusya’nın Suriye’deki varlığı hiçbir zaman büyük olmadı, Suriye’de maksimum 5.000 güvenlik ve askeri personel vardı. Aslında bu Rusya için küçük ve orta ölçekli bir operasyondu.
ABD söz konusu olduğunda, 7 Ekim arifesinde Suriye onun için bir vekil olarak kaldı ve ülkedeki statükoyu korumak için hem bölgesel hem de uluslararası güçleri başarıyla kullandı. ABD, Esed’i ve rejimini devirebilir, onca kanın dökülmesini ve ölümleri durdurabilir bir durumda olmasına rağmen, kendi çıkarlarının en iyi şekilde ayaklanmanın başarılı olmamasını sağlamakla güvence altına alındığını gördü. Bu nedenle ABD, Arap yöneticileri 2022’den itibaren Esed’le ilişkileri normalleştirmeye zorluyordu, çünkü ayaklanma bu noktada sona ermişti.
7 Ekim ve Bölgenin Yeniden Şekillendirilmesi
İsrail, bölgedeki çevre milletlerin askeri yeteneklerini her zaman ölümcül bir tehdit olarak görmüştür. İsrail, Avrupalılar tarafından icat edilmiş suni bir varlıktır ve bir yerleşimci kolonisi olarak kurulmuştur. İsrail bölgede her zaman sayıca az olmuştur ve diğer bölge ülkeleriyle karşılaştırıldığında çok küçük boyuttadır. Bu nedenle İsrail uzun süre ayakta kalmayı ancak bölgedeki askeri yeteneklerin yok edilmesiyle mümkün görmüştür. Bu yüzden geçmişte Mısır bir düşmandı ve ardından silahlı gruplar ve İran İsrail’in düşmanı haline geldi ve bu onun için varoluşsal bir tehdit oluşturdu. ABD’nin İsrail ile komşuları arasındaki ilişkileri normalleştirme girişimlerine rağmen, Yahudi varlığının liderleri buna sürekli direndiler.
En azından 1996’dan bu yana, İsrail’in bu güvenlik kabusunu çözme stratejisi, bir dizi rejimin devrilmesini ve İsrail’i tehdit edebilecek diğerlerinin askeri yeteneklerinin yok edilmesini öngören saldırgan bir politika olmuştur. Bu, 1996 yılında politikaya dönüştürüldü ve Irak, Suriye, İran ve Libya’daki rejimlerin devrilmesini, bölgedeki kitle imha silahlarının ve askeri kapasitelerinin yok edilmesini ve ardından Batılı değerlere dayalı yeni bir bölgenin kurulmasını ve İsrail’in güvenlik sorunlarının çözülmesini öngören Neoconlar (yeni muhafazakarlar) tarafından hazırlanan bu politika, “Net Bir Kopuş: Bölgeyi Güvence Altına Almak İçin Yeni Bir Strateji” olarak adlandırıldı. Ancak George W. Bush yönetimi sırasında Neoconlar iktidara geldiklerinde bu stratejiyi uygulamaya çalıştılar ve Irak’taki ayaklanma ve ardından Afganistan’daki başarısızlıklar nedeniyle hezimete uğradılar.
7 Ekim 2023 olayları yaşandığında Netanyahu, İsrail’e yönelik saldırının bölgedeki güvenlik dengelerini yeniden şekillendirme fırsatı sunması nedeniyle bu olayı net kopuş stratejisini yeniden gündeme getirmek için kullandı. Financial Times, bu yeni politikayı şu şekilde tanımladı: “İsrail şimdi, Ortadoğu genelinde, savaşı düşmanlarına karşı taşımak ve yeni bir düzen dayatmaya çalışmak için bir fırsat görüyor: Başbakan Benjamin Netanyahu’nun “gelecek nesiller için bölgemizdeki güvenlik gerçekliğini” değiştirmek için “stratejik bir dönüş” dediği şey bu.”[14] Netanyahu, bölgeyi yeniden şekillendirme fırsatını birçok kez tekrarladı. Netanyahu, Aralık 2024’te İsrail milletvekillerine şunları söyledi: “Dün, büyük günlerin yaşandığı ama aynı zamanda zorlu günlerin yaşandığı bir dönemde olduğumuzu söyledim. Bunlar büyük günler çünkü bu günlerde Ortadoğu’daki stratejik gerçekliği değiştiriyoruz.”[15]
İsrail’in gündeme taşıdığı şey, 1996’daki Net Kopuş stratejisiydi, ancak bu kez steroidlere dayalıydı. İsrail birçok kez bölgeyi yeniden şekillendirmek için ABD yönetimine bile itaatsizlik etti. ABD’nin İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını durdurma girişimlerine rağmen, İsrail Gazze’de bir soykırım yapmaya ve oradaki insanlar için yaşanmaz hale getirmeye devam etti. İsrail’in saldırısı, başlangıçta Hamas’ın askeri yeteneklerini hedef aldı, ardından da Hizbullah’a yöneldi. Bu, Beyaz Saray’ın İsrail’i gerilimi tırmandırmamaya ve ikinci bir cephe açmamaya çağırmasına rağmen gerçekleşti.
İsrail, 29 Eylül 2024’te Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’a ve örgütün tüm üst düzey liderliğine suikast düzenlediğinde ABD, bölgenin güvenliğini stratejik olarak değiştirmek ve Suriye’deki durumu değiştirmek için İsrail ile işbirliği yaptı. Bu, Hizbullah’ın tedarik hatları Suriye’den geçtiği ve Suriye’nin askeri yeteneklerinin İsrail tarafından her zaman bir tehdit olarak görüldüğü için Suriye’deki durumun değiştirilmesi gerektiği anlamına geliyordu. Suriye’yi yeni bölgesel yapılanmaya uygun hale getirmek için hem İran’ın hem de Rusya’nın Suriye’den çıkarılması gerekiyordu.
Bir Haftada 13 Yıllık Savaş
Suriye’de 13 yıl süren savaşın ve tüm bu dönemi rejimi destekleyerek geçirdikten sonra, ABD tavrını değiştirdi ve Esed rejimini devirecek muhalif grupları hemen hazırladı. IŞİD’e karşı ittifak halinde bir grup olan Devrimci Komando Ordusu’na (RCA)[16] ABD Özel Kuvvetleri tarafından verilen brifingde “Bize sadece şunu söylediler: ‘Her şey değişmek üzere. Bu sizin anınız. Ya Esad düşecek ya da siz düşeceksiniz.’ Ama ne zaman veya nerede olduğunu söylemediler, sadece hazır olmamızı söylediler.” denildi. Sözde IŞİD halifeliğini ortadan kaldırmak için RCA ile birlikte çalışan ABD, maaşlarını ödemeye devam ediyordu. Yüzbaşı Beşşar el-Meşadani ve diğer komutanlar, el-Tenef üssündeki Amerikalı subayların Ebu Hattab tugayını ve diğer birimleri RCA’nın ortak komutası altına getirdiğini söyledi. RCA’nın safları yaklaşık 800’den 3.000’e kadar büyüdü. Yüzbaşı Meşadani, RCA ve Muhammed el-Culani liderliğindeki HTŞ savaşçılarının işbirliği yaptığını ve iki güç arasındaki iletişimin Suriye-Irak sınırındaki el-Tenef üssünde Amerikalılar tarafından koordine edildiğini doğruladı.[17]
Suriye’nin güneyindeki grupları ABD organize ederken, Suriye’nin kuzeyindeki grupları uzun süre yöneten Türkiye’ydi. Türkiye askeri yeteneklerini korudu ve muhalif gruplar adına Rusya, İran ve Esed rejimi ile muhatap oldu. Muhalif gruplar 30 Kasım’da Halep’e saldırdıklarında ve sonunda Halep’i ele geçirdiklerinde, HTŞ’nin önderlik ettiği ve Ulusal Kurtuluş Cephesi, Ceyşu’l-İzze grubu ve Suriye Milli Ordusu’nu (SMO) da içeren el-Fethu’l-Mubin (Açık Fetih) Operasyon Odası’nda örgütlendiler. Hepsi zaten son on yıldır Türkiye’nin vesayeti altındaydı.
Türkiye destekli bu gruplar Hama’ya girdiklerinde, kargaşa içinde olan rejim güçlerinin hiçbir direnişiyle karşılaşmadılar. Rusya hava saldırıları düzenlemek zorunda kaldı ve on yıldan fazla süren bir savaşın ardından ve Lübnan, Filistin ve şimdi İsrail ile doğrudan savaştaki kayıplarından sarsılan İran, Irak’taki İran yanlısı grupları müdahale etmeye çağırmak zorunda kaldı.
ABD, Beşşar Esed’e açıkça saldırmaya başladı. Ulusal Güvenlik Konseyi (NSC) sözcüsü Sean Savett, Suriye’nin siyasi bir sürece girmeyi reddetmesinin ve Rusya ile İran’a bağımlı olmasının, Suriye’nin kuzeybatısındaki Esed rejimi hatlarının çökmesi de dahil olmak üzere şu anda ortaya çıkan koşulları yarattığını söyledi.[18]
Muhalif grupların büyük ölçüde ilerlemesi, dış desteğe ihtiyaç duyan yeni, son derece sofistike insansız hava aracı teknolojisinin koordineli kullanımıyla sağlandı. Muhalifler, gelişmiş insansız hava araçları ve silahların imalatı, üretimi ve geliştirilmesi konusunda uzmanlaşmış “Şahin” birimini kurdular. Şahin birimi, üretimlerinin karmaşıklığı, tedarik zinciri ve sofistike malzeme kullanımı nedeniyle üretilmesi zor olan turbojet motorlu kamikaze insansız hava araçları kullandı.[19] Türkiye’nin rolü ve gelişmiş insansız hava araçlarının kullanılması, rejim karşıtı güçlerin sanıldığı kadar spontane ve bağımsız olmadığını göstermektedir.
İran, Beşşar Esed rejimi 8 Aralık 2024’te çökmeden önce bile güçlerini Suriye’den çekmeye başladı. İran, Devrim Muhafızları’nın dış kolu olan güçlü Kudüs Güçleri’nin üst düzey komutanları da dahil olmak üzere askeri komutanlarını ve personelini geri çekti. Suriye ordusuna danışmanlık yapmak üzere görevlendirilen İran Kudüs Kuvvetleri’nin iki üst düzey generali, muhalif grupların Humus ve Deyrizor’u ele geçirmesiyle Irak’a kaçtı.[20] Rejim güçleri Halep ve Humus’tan çıkarıldıkça, İran Lübnan’da Hizbullah’ın yok edilmesi ve Hamas’ın Gazze’de harap olmasıyla bölgesel önceliklerinin değiştiğine karar verdi ve şimdi İsrail’le doğrudan savaşa girdiğinde, İran Esed rejimini desteklemek için neredeyse tüm ağır işleri zaten yapmıştı ve İran açısından Suriye artık önemini yitirmişti.
Rusya, Halep ve Hama’yı savunmak için Suriye güçlerine hava desteği sağladı, ancak bunlar son derece hızlı bir şekilde muhalif güçlerin eline geçti. On yıl boyunca Esed rejimini destekledikten sonra, Rusya şimdi Ukrayna’da devam eden savaş bataklığında debeleniyordu ve Suriye’ye ek takviye gönderme kabiliyeti sınırlıydı. Ukrayna, Moskova için her zaman Suriye’den daha önemliydi. Suriye ordusu, Rusya’nın hava desteğine rağmen etkili bir karşı saldırı başlatamadı. Rus hava gücüne rağmen, karadaki rejim güçleri topluca teslim oluyordu. Moskova, Şam’ın düşmesinden önce bile, askeri varlıklarını korumanın, ilerleyen muhaliflerle uzun süreli bir savaştan daha önemli olduğu sonucuna varmıştı. Bunun üzerine Rusya güçlerini Libya’ya kaydırdı. On yıl boyunca Esed rejimini savunduktan sonra Rusya, askeri varlıklarını korumanın Esed rejimini savunmaktan daha önemli olduğuna karar verdi.
Esed rejiminin devrilmesinden 48 saat sonra Netanyahu şunları söyledi: “Suriye ordusunun bıraktığı stratejik askeri yetenekler cihatçıların eline geçmesin diye hava kuvvetlerine bombalama yetkisi verdim. Suriye’nin iç işlerine müdahale etme niyetinde değiliz, ancak güvenliğimizi sağlamak için gerekeni yapma niyetinde olduğumuz açık.”[21] İsrail hava kuvvetleri, uçaksavar bataryaları, askeri hava limanları, silah üretim sahaları ve savaş uçakları ve füzeleri dahil olmak üzere askeri hedeflere 350’den fazla saldırı düzenledi. Ayrıca, füze gemileri, 15 Suriye donanma gemisinin demirlediği el-Beyda limanı ve Lazkiye limanında bulunan Suriye donanma tesislerini vurdu. İsrail yetkilileri, Suriye’ye yönelik saldırıların, muhalif gruplar tarafından kullanılmalarını önlemek için stratejik silahları ve askeri altyapıyı yok etmeyi amaçladığını söyledi. İsrail ayrıca Golan Tepeleri’nin silahsızlandırılmış bölgesine girdi ve sonunda tüm stratejik bölgeleri ve sınır bölgelerini işgal etti. İsrail, Esed’in gitmesiyle önceki tüm anlaşmaların artık geçersiz olduğunu da iddia etti.
Bir hafta içinde uzun vadeli Esed hanedanı gitti, askeri yetenekleri yok edildi ve stratejik Golan tepeleri İsrail tarafından tamamen ele geçirildi. İran ve Rusya, rejimi desteklemek için harcanan tüm kan ve para boşa gittiği için küçük düşürüldü. Ülkede on yıldan fazla bir süre statükoyu korumaya çalıştıktan sonra ellerinde kalan hiçbir şeyleri yoktu.
ABD, Suriye üzerindeki hakimiyet pozisyonunu korudu ve ülkedeki vekilini değiştirmeye karar verdi. Türkiye, bu vekilin beslenmesinde ve kabiliyetlerinin geliştirilmesinde kilit bir rol oynadı. İsrail, Hizbullah’ın ikmal hatlarını kesme, Suriye’nin askeri yeteneklerini yok etme ve İran’ın ülkedeki konumunu tersine çevirme konusundaki uzun süredir devam eden arzusunu gerçekleştirdi.
Kötü Teröristten İyi Teröriste
El-Culani olarak bilinen Ahmed el-Şara, 2004 yılında Bucca Kampı’nda hapsedildiğinden beri ABD tarafından iyi tanınan bir kişilik. 8 Aralık 2024’te Şam’da iktidara geldiğinde, küresel liderlerle bir araya geldi, ılımlı bir portre sergiledi ve dünyanın güvenebileceği biri olduğu imajı verdi. Cihatçı kıyafetleri ve askeri üniforması gitti ve şimdi sadece özel dikim takım elbiselerle görülüyor.
İktidara geldiğinden bu yana Şara, başta Arap dünyası olmak üzere ABD, Türkiye ve Ukrayna’dan gelen yabancı delegasyonlarla toplantılara ev sahipliği yaptı. ABD, Aralık 2024’te Şam’da ABD’li diplomatlar ile Şara arasında yapılan görüşmenin ardından Şara üzerindeki 10 milyon dolarlık ödülü kaldırdı. Bu, ABD’nin ilk resmi diplomatik angajmanı oldu. Görüşmede Şara, terörist grupların Suriye içinde faaliyet göstermesini veya ABD ve müttefikleri de dahil olmak üzere dış tehdit oluşturmasını önlemeyi taahhüt etti. Buna karşılık ABD, devam eden diyaloğu kolaylaştırmak için ödülü kaldırdı.
Şara’nın grubu terör örgütü olarak tanımlanmış olsa da, Ocak 2025’te HTŞ feshedildi ve tüm diğer muhtelif gruplar ve muhalif güçler Suriye’nin yeni askeri güçlerine entegre edildi. Şara’nın dünyaya verdiği mesaj İslam ya da Şeriat mesajı olmamıştır. Selefi-cihatçılıktaki ideolojik köklerine rağmen, hiçbir zaman İslami bir Hilafetin kurulmasını desteklemedi.
Suriye birçok yönden Afganistan’a benzer bir durumda. Her iki milletin de dış yardıma ve desteğe ihtiyacı var ve başkentteki yöneticiler aslında pek çok savaş ağasından sadece biri. Kürtler Suriye topraklarının %33’ini kontrol ediyor ve Suriye’nin güneyinde İsrail genişliyor. Kıyı bölgelerinde Aleviler etkili bir güç olmaya devam ediyor ve Irak’ta gözleri hala Şam’da olan Şii milis grupları var.
Suriye askeri yeteneklerini kaybetti. 13 yıldır ülkeyi onlarca yıl geriye götüren yıkıcı bir savaşın içinden yeni çıktı. Bir BM kalkınma raporu, Suriye’nin savaş öncesi ekonomik seviyelere geri dönmesinin elli yıl alacağını belirtiyor.[22] Suriye’nin yeni liderinin yeniden yapılanma için dış yardıma ihtiyacı olacak ve ABD bu şekilde ülkeyi kendi nüfuz alanında tutacaktır. İzleyip göreceğiz.
Kaynak:
The Geopolity – https://thegeopolity.com/2025/02/25/syria-and-the-post-assad-era/
BÖLÜM 1 LİNKİ
- Bkz. https://newlinesmag.com/spotlight/the-legacy-of-hamas-massacre/ ↑
- “Suriye Çatışması Devam Ederken, Clinton’ın Söylemi Yoğunlaşıyor”, ABC News, 2012, https://abcnews.go.com/Politics/syria-conflict-rages-clintons-rhetoric-intensifies/story?id=16561069 ↑
- Suriye’nin Esed’i ordunun insan gücü için mücadele ettiğini itiraf ediyor, al Jazeera, 26 Temmuz 2015, https://www.aljazeera.com/news/2015/7/26/syrias-assad-admits-army-struggling-for-manpower ↑
- ABD ve Rusya, Suriye’de Hava Güvenliğine İlişkin Memorandum İmzaladı, ABD Dışişleri Bakanlığı, 20 Ekim 2015, https://www.defense.gov/News/News-Stories/Article/Article/624964/us-russia-sign-memorandum-on-air-safety-in-syria/#:~:text=The%20MOU%20went%20into%20effect,communication%20line%20on%20the%20ground ↑
- Yeteneklerinin arzularıyla eşleştiğinden emin değiliz,’ forighnpolicy.com, 23 Eylül 2014, https://foreignpolicy.com/2014/09/23/were-not-sure-their-capabilities-match-their-desire/ ↑
- Suriye hava saldırıları: ABD, düşmanının kim olduğu konusunda en ufak bir fikre sahip mi?, Independent, 29 Eylül 2014, https://www.independent.co.uk/voices/comment/syrian-airstrikes-does-the-us-have-the-foggiest-idea-of-who-their-enemy-is-9763439.html ↑
- Verilere göre Suriye ve IŞİD savaş alanında birbirlerini ‘görmezden geliyor’, nbcnews, 11 Aralık 2014, https://www.nbcnews.com/storyline/isis-terror/syria-isis-have-been-ignoring-each-other-battlefield-data-suggests-n264551 ↑
- ABD yetkilisi, Arap ülkelerinin normalleşme için bir şeyler alması gerektiğini söylüyor, 30 Mart 2023, https://www.thenationalnews.com/mena/2023/03/30/arab-countries-should-get-something-from-syria-for-normalisation-us-official-says/ ↑
- Biden, Esed’in paçasını kurtarıyor, bunun tehlikeli sonuçları var, The Washington Post, 30 Nisan 2024, https://www.washingtonpost.com/opinions/2024/04/30/biden-assad-syria-sanctions/ ↑
- ‘İsrail, Beşşar Esed’i İslamcı isyancılara tercih ediyor’, Times of Israel, 18 Mayıs 2013, https://www.timesofisrael.com/israel-prefers-assad-to-islamist-rebels/ ↑
- Eski IDF şefi: İsrail, Esed’in iktidarda kalmasını tercih ediyor, Times of Israel, 11 Aralık 2013, https://www.timesofisrael.com/ex-idf-chief-israel-prefers-that-assad-stay-in-power/ ↑
- Suriye’de İsrail tarafından öldürülen İranlı general Muhammed Rıza Zahidi kimdir? El Cezire, 2 Nisan 2024, https://www.aljazeera.com/news/2024/4/2/who-was-mohammad-reza-zahedi-the-iranian-general-assassinated-by-israel ↑
- İsrailli casuslar Hizbullah’a nasıl sızdı, ftc.om, 29 Eylül 2024, https://www.ft.com/content/6638813e-e246-4409-9a38-95bf60a220a8 ↑
- Dizginsiz İsrail: Orta Doğu’yu yeniden şekillendirme kampanyası, Financial Times, 4 Kasım 2024, https://www.ft.com/content/9af7a433-db1a-4c19-a0fb-d587ffec8f99 ↑
- Netanyahu, yeni barış anlaşmalarıyla bölgeyi ‘dramatik bir şekilde değiştirmeyi’ hedeflediğini söylüyor, Le Monde, 23 Aralık 2024, https://www.lemonde.fr/en/international/article/2024/12/23/netanyahu-says-he-aims-to-dramatically-change-region-with-new-peace-accords_6736398_4.html ↑
- Yeni Suriye Ordusu (YSO) ya da Devrimci Komando Ordusu (RCA) olarak da bilinen Suriye Özgür Ordusu (ÖSO) Suriye’nin Irak ve Ürdün sınırına yakın bölgeleri kontrol eden Suriyeli bir muhalif gruptur. Amerika Birleşik Devletleri Ordusu tarafından eğitilmiş ve el-Tenef’te barınmaktadır. ↑
- ABD, ‘Beşşar Esed’i devirmeye yardım etmek için Suriyeli isyancı grubu hazırladı’, The Telegraph, 18 Aralık 2024, https://www.telegraph.co.uk/world-news/2024/12/18/us-prepared-syrian-rebel-group-to-help-topple-bashar-assad/ ↑
- Suriyeli isyancılar Halep’e girdi, Rusya Esed’i desteklemek için saldırılar düzenledi, Reuters, 1 Aralık 2024, https://www.reuters.com/world/middle-east/aleppo-airport-closed-sources-say-syrian-rebels-reach-heart-city-2024-11-29/ ↑
- Suriye’deki isyan, artan Türk varlığı güç dinamiklerini nasıl değiştirebilir – analiz, Jerusalem Post, 1 Aralık 2024, https://www.jpost.com/middle-east/article-831486 ↑
- İran, Suriye’den Askeri Yetkilileri ve Personeli Tahliye Etmeye Başladı, The New York Times, 6 Aralık 2024, https://www.nytimes.com/2024/12/06/world/middleeast/iran-syria-evacuation.html ↑
- İsrail, hava saldırılarının Suriye’nin stratejik silah stoklarının çoğunu yok ettiğini söylüyor, euractiv, 11 Aralık 2024, https://www.euractiv.com/section/global-europe/news/israel-says-its-air-strikes-destroyed-most-of-syrias-strategic-weapons-stockpiles/ ↑
- Suriye’deki Çatışmanın Etkileri, UNDP, 20 Şubat 2025, https://www.undp.org/syria/publications/impact-conflict-syria ↑