2024’ün En İyi Kitapları: Bu Yıl En Sevdiklerimiz
Teknofeodalizm: Kapitalizmi Ne Öldürdü?
Yanis Varoufakis
2023
Yanis Varoufakis’in yayımlanan son eseri, 21. yüzyılda değişen ekonomik paradigmaların kapsamlı ve düşündürücü bir incelemesini sunuyor. Bu kitabın temel tezi, verinin ve dijital platformların geleneksel endüstrileri gölgede bırakarak yeni üretim araçları haline gelmiş olmasıdır. Google, Amazon ve Facebook gibi teknoloji devleri, Varoufakis’in modern ekonomideki en değerli varlık olduğunu savunduğu veriler üzerinde benzeri görülmemiş bir kontrol sahibi oldular. Bu kontrol, tüketici davranışlarını etkilemelerine, kamuoyunu şekillendirmelerine ve hatta politik kararları dikte etmelerine olanak tanımakta, böylece ulus devletlerinin ve geleneksel piyasa rekabetinin gücünü aşındırmaktadır.
Varoufakis, bu yeni düzeni tanımlamak için ‘teknofeodalizm’ kavramını ortaya atıyor ve teknoloji tekellerinin kontrol gücü ile geçmişin feodal beyleri arasında paralellikler kuruyor.
Teknofeodalizm, mevcut ekonomik manzaranın ikna edici bir eleştirisini sunsa da birçok kişi önerilen çözümlerin biraz idealist ve somut uygulama stratejilerinden yoksun olduğunu düşünebilir. Ek olarak, gücün yerleşik teknoloji devlerinden bireylere ve topluluklara yeniden dağıtılmasının uygulanabilirliği, ayrıntılı politika çerçeveleri olmadan veya güçlü paydaşların potansiyel direnci dikkate alınmadan düşünüldüğünde fazla iyimser görünebilir. Teknofeodalizm, çağdaş ekonomik düzenin kavrayışlı bir eleştirisidir. Varoufakis’in teknoloji tekellerinin yükselişi ve toplum üzerindeki etkilerine ilişkin analizi ikna edici ve ısrarcıdır.
İç Savaşlar Nasıl Başlar Ve Nasıl Durdurulur?
Barbara F. Walter
2022
6 Ocak 2021’de ABD Kongre Binası’na yapılan saldırıyla yaşanan olaylardan sonra, yorumcular Amerika’nın geleceğindeki siyasi şiddet olasılığını giderek daha fazla değerlendirmeye başladılar. Barbara F. Walter’ın kitabı, iç çatışma potansiyelinin eleştirel bir incelemesini sunup iç savaşların öncüllerini incelemek için tarihsel emsallerden yararlanıyor ve bu analizi mevcut Amerikan sosyo-politik dinamiklerine ışık tutmak için kullanıyor.
Kitap boyunca geçen anahtar kavram, hükümetin otokrasi ve demokrasi arasında bir geçiş aşaması olan “anokrasi”dir. Geçiş her iki yönde de yapılabilir ve çoğu iç savaş bu geçiş sırasında patlak verir. Otokrasiler, potansiyel isyancıları kontrol altında tutmak için yeterli baskı gücüne sahipken demokrasiler, muhaliflerin şiddete başvurmadan değişim sağlama eforlarına izin verir. Ancak otokrasiler zayıfladığında, baskılar başarısız olabilir ve demokrasiler kemikleştiğinde, basınç tahliye vanaları sıkışıp kalır. Walter, bu tür koşulların tarihsel olarak nasıl iç savaşlara yol açtığını gösteriyor ve günümüz Amerika’sındaki paralelliklere işaret ediyor.
Walter’ın argümanının önemli bir yönü, “toprağın oğulları” çatışmalarının rolüdür. Bu çatışmalar, ezilen kitleler tarafından değil, tarihsel egemenliklerinin tehdit altında olduğunu hisseden gruplar tarafından başlatılıyor. Walter, bir iç savaşı başlatanın ezilen kitleler olmadığını, daha ziyade kendisinin ve diğer bilim insanlarının “toprağın oğulları” adıyla andığı kişiler olduğunu söylüyor. Bu kişilerin ayrıcalıklı konumları bir zamanlar o kadar sorgulanamaz ve yaygındı ki, bu ayrıcalıkların hakları olduğunu varsayıyorlar ve iktidarlarına tutunmak için şiddete başvuruyorlar.
Walter, ABD Seçiciler Kurulu’nu ortadan kaldırmak ve adil temsili sağlamak için Senato’da reform yapmak da dahil olmak üzere iç savaş risklerini azaltmak için önemli siyasi reformlar öneriyor. Bu çözümleri sunmasına rağmen, Walter zorluklar konusunda gerçekçi olmaya devam ediyor.
Walter’ın kitabı, karar vericileri, vatandaşları ve kurumları iç çatışmanın uyarı işaretlerini tanımaya ve demokratik normları güçlendirmek için önleyici tedbirler almaya çağıran bir eylem çağrısı ile sona eriyor. Bu kitap, iç çatışmaya yol açan dinamiklerin zamanlı bir araştırmasıdır. Walter’ın analizi ve tavsiyeleri, siyasi şiddetin köklerini anlamak ve ele almak için değerli bir çerçeve sunuyor. Demokrasiye yönelik tehditler ile alakalı okunması elzem bir kitap.
DNA Films
2024
ABD’deki siyasi bölünmelerin giderek büyümesiyle birlikte, ABD’de bir iç savaş olasılığı üzerine koca bir endüstri ortaya çıktı. Bu, kürtajdan ekonomiye, Amerikalıların temsil ettikleri görüşlerindeki çarpıcı farklılıklarından kaynaklanıyor. Alex Garland, Amerika’yı harap eden bir iç savaşı tasvir eden ilk yönetmen oldu.
İç Savaş, Amerika’nın ikinci bir yıkıcı iç savaşa karıştığı, yakın gelecekte geçen bir siyasi gerilim filmi. Film, iki güçlü eyaletin (Kaliforniya ve Teksas) devletten ayrıldığı ve son derece otokratik bir başkanı devirmeye kararlı “Batı Güçleri”ni oluşturduğu parçalanmış, distopik bir manzara sunuyor. Bu zeminde Garland, savaşın gerçeklerini yakalamak için bu kaotik arazide gezinen Lee (Kirsten Dunst) liderliğindeki bir grup gazeteciye odaklanan anlatısını ilmek ilmek örüyor.
İç savaş, çatışmanın insani yönüne, özellikle de ortaya çıkan yıkımı belgeleyen gazetecilere odaklanıyor. Lee ve meslektaşları, arabalarıyla adım adım savaşın parçaladığı bir Amerika’da seyahat ediyor, mermilerden kaçıyor, katliama tanık oluyor ve savaşın acımasızlığıyla yüz yüze geliyor.
Film, çatışmanın çıkış noktasını açıklamak veya belirgin siyasi yorumlar sunmakla pek ilgilenmiyor. Bunun yerine Garland, bu acımasız savaşın nedenlerini anlaması için izleyicinin sezgisine güvenerek savaşın arka planının ve kişilerin motivasyonlarının büyük kısmını kasıtlı olarak belirsiz bırakmayı seçiyor.
Donald Trump 2024 seçimlerini ciddi bir farkla kazanmış ve iç savaş tartışmaları bir nebze seyrekleşmiş olsa da, film muhtemelen kendiliğinden ortadan kalkmayacak bir konunun ilginç bir tasvirini sunuyor.
Devrimler Çağı: 1600’den Günümüze İlerleme ve Geri Tepme
Fareed Zakaria
2024
Son iki yüzyıl boyunca 160’tan fazla büyük devrim yaşandı. Washington Post dış ilişkiler köşe yazarı ve CNN sunucusu Fareed Zakaria, son kitabında, dünyanın dört bir yanındaki toplumları yeni tür siyasetler aramaya iten sivil ayaklanmaları kayıt altına almaya çalışıyor. Son iki yüzyılda Fareed’in ele alamayacağı kadar çok devrim oldu, bu yüzden kitabında İngiltere, ABD, Fransa ve Hollanda’ya odaklanıyor.
Zakaria, dar coğrafi kapsamını, Batı’daki birkaç büyük siyasi ve ekonomik devrimin mirasının, başka yerlerdeki toplumsal değişimi açıklayabilecek bir “ana anlatı” oluşturduğunu öne sürerek savunuyor. Bu nedenle, Rusya’nın birçok devrimi kapsanmamıştır.
Fransız devrimcileri ileri görüşlüydüler: İlerleme, büyüme ve bozulma istediler. Buna karşın, Zakaria’nın İngiltere’deki 1688 Şanlı Devrimi’ne duyduğu coşku sınırsız.
Kitabın ikinci yarısı, Zakaria’nın “mevcut devrimler” olarak adlandırdığı, “küreselleşme”, “teknoloji”, “kabilecilik” ve Soğuk Savaş sonrası “Pax Americana”nın zayıflaması üzerine bölümlere ayrılıyor.
Zakaria, modernitenin bu devrimlerinin her birinin kalbinde yer alan temel dinamik olarak gördüğü şeye odaklanıyor: bir yanda ekonomik ve teknolojik değişimi kâr ve ilerleme için kullanmaya çalışan güçler ile diğer yanda eski kimliklerine ve yaşam tarzlarına tutunmaya çalışan gruplar arasındaki mücadele. Devrimler Çağı, küresel liberalizmin faziletlerini daha fazla takdir etmemiz ricasıyla sonuçlanıyor. İyi olduğunuzu, sadece kendinizi hasta olduğunuza inandırdığınızı söyleyen bir doktor gibi, Zakaria da Batı’da tutum sorunlarından muzdarip olduğumuzu öne sürüyor. “Birçok yönden, Liberalizm’in sorunu, fazla başarılı olmuş olmasıdır.” Özgürlüğün kaygı yarattığını ve bir kaçışa istek duyduğumuzu söylüyor. Bu nedenle, kolektif ruhlarımızdaki boşluğu doldurabilmek için kimlik siyaseti ve milliyetçilik yükselişe geçti.
Zakaria, bugünün hastalıkları için reçete sunmayı reddediyor. Bunun yerine, bir tarih bilinci geliştirmeyi tavsiye ediyor. Sonuç olarak, Devrimler Çağı, genel okuyucu kitlesi ile akademisyen arasındaki farkı başarılı bir şekilde kapatıyor.
Büyük Güçlerin Dönüşü: Rusya, Çin ve Sonraki Dünya Savaşı
Jim Sciutto
2024
CNN ulusal güvenlik analisti Jim Sciutto’nun son kitabının mesajı, dünyanın yeni bir Büyük Güç rekabeti çağına girdiğidir. Scuitto, Rusya ile Çin arasında büyüyen bir ittifakın tehlikelerini ve yeni bir nükleer silahlanma yarışı olasılığını ortaya koymak için dünya çapında yirmi yılı aşkın bir süredir yaptığı haberlerden yararlanıyor. İlk bakışta rakip ideolojilerden kaynaklı gibi görünen Soğuk Savaş’tan farklı olarak, günümüzdeki rekabet, Amerika Birleşik Devletleri ve müttefiklerinin saldırgan bir Rusya ve Çin’le, kaybettikleri nüfuzları üzerinde hak iddia etmeye çalışan ve toprak kaybından kaynaklanan tarihi kızgınlıkla güdülenmiş revizyonist güçlerle, karşı karşıya geldiği daha çok çıkarcı bir stratejik nüfuz yarışmasıdır. Sciutto, Ukrayna’daki savaştan Güney Çin Denizi’nde kaynayan gerilimlere kadar uluslararası politikanın mevcut durumunu analiz ederek bunu keşfetmek istiyor. Sciutto, çağdaş jeopolitik manzaranın karmaşıklıklarında gezinmek, ilgili kilit aktörleri belirlemek ve mevcut etkileşimlerini keşfetmek için kapsamlı bir rehber sunuyor.
Sciutto, “parlama noktaları” olarak adlandırdığı büyük küresel güçler arasındaki artan gerilim ve çatışma bölgelerine odaklanıyor. Bu parlama noktaları aracılığıyla Sciutto, bu gerilim alanlarının nasıl geliştiğine dair tarihsel bir perspektif sunuyor. Ukrayna, Tayvan ve Baltık Denizi, analizinde odaklandığı başlıca alanlar.
Büyük Güçlerin Dönüşü, uluslararası siyaseti inceliyor ve büyük güçlerin mevcut küresel bağlamda nasıl etkileşime girdiğine dair önemli bir içgörü sağlıyor. Belirli parlama noktalarına odaklanmak, büyük güç dinamiklerini gözlemlemek için bir bakış açısı sağlarken, Sciutto birincil kaynaklar kullanarak kişisel bir bakış açısı katıyor.
Kitapta büyük güçlerin geri dönüşüne odaklanılmamış. Çin ve Rusya’nın iktidara yükselişinden çok az bahis var. Sciutto’nun çalışması öncelikle bu büyük güçler arasındaki etkileşimlerle ilgili: parlama noktalarında nasıl yollar izledikleri, kullandıkları stratejiler ve bu çatışmalardaki baskın hedefleri. Sciutto’ya göre, bu büyük güçlerin dönüşü bir oldubittidir; Kitabın ana odak noktası, bu güçlerin uluslararası sahnede birbirleriyle nasıl ilişkiler kurduklarıdır.
Akbaba Kapitalizmi: Şirket Suçları, El Altından Kurtarmalar ve Özgürlüğün Ölümü
Grace Blakeley
2024
Akbaba Kapitalizmi, İngiliz ekonomi ve siyaset gazetecisi Grace Blakeley’nin son kitabıdır. Yazar, kitabını neoliberal ekonominin bazı temel mitlerini, özellikle de ‘serbest piyasa’ ikonu Friedrich Hayek’in fikrini ortadan kaldırdığı Marksist bir perspektiften modern kapitalizmin bir eleştirisi olarak tanımlıyor.
Blakeley, kitabını 2008’deki ekonomik krize yol açan finans odaklı büyümenin yörüngesini ve takip eden etkilerini incelediği önceki kitaplarının üzerine inşa ediyor. Blakeley’nin temel argümanı, kapitalizmin kendi kurallarına göre oynamadığı ve bir yandan bizlere serbest ve adil piyasalar vaaz ederken diğer yandan büyük şirketlerin, her fırsatta hiç umursamadan kamu fonlarını duymadan silip süpürmek de dahil olmak üzere, kârın kendilerine akmaya devam etmesini sağlamak için birbirleriyle ve hükümetlerle birlikte komplo kurduklarıdır. Blakely, modern krizimizin nedenlerinin kapitalist sistemimizle amaçlanan sonuçlar olduğunu gösteriyor. Sistem bozulmadı, tam olarak planlandığı gibi işliyor. JPMorgan’dan Boeing’e, Henry Ford’dan Richard Nixon’a.
Blakeley, özellikle, toplam 346 cana mal olan bir dizi uçak felaketinin izi sürüldüğünde doğrudan şirketin kâr maksimizasyonu ve maliyet düşürme uygulamalarına varılabildiği Boeing örneğine odaklanıyor. Blakeley, ayrıca, kişisel koruyucu ekipman üretimi devlet tarafından doğrudan finanse edilebilecekken hükümetin bunun yerine özel şirketlere verilen karmaşık bir ‘sözleşmeler’ ağı kurduğu COVID pandemisi sırasında sergilenen kayırmacılığı ve yolsuzluğu da belgeliyor.
Blakeley, kapitalizmin başarısızlıklarını vurgulamakta iyi bir iş çıkarıyor ve tamamı sosyalist bir perspektiften olan bazı çözümler sunuyor. Bunlar arasında, toplumsal fayda için demokratik planlama yoluyla ekonomik planlama sürecinin demokratikleştirilmesi ve ekonominin demokratikleştirilerek büyük şirketlerin devlet üzerindeki etkisinin ortadan kaldırılması yer almaktadır. Kapitalizmin kötü yönleri hakkında yazılmış güzel bir kitap olmakla birlikte ileriye dönük bazı çözümler de sunuyor.
Kötü İlaç: İlaç Şirketleri Doktorları Nasıl Yanıltıyor ve Hastalara Nasıl Zarar Veriyor?
Ben Goldacre
2013
COVID-19’dan sonra aşılar hakkında kafanızda çok fazla soru işareti oluştuysa bu kitap tam size göre. Ben Goldacre’ın Kötü İlaç’ı , ilaç endüstrisinin sistemik kusurlarını ve etik hatalarını ortaya çıkaran, sert, ayrıntılı bir eleştiridir. Doktorluk ve bilim iletişimciliği geçmişi olan Goldacre, kâr güdülerinin ve gevşek düzenleyici gözetimin tıbbi araştırmaları nasıl çarpıtabileceğini ve hasta güvenliğini nasıl tehlikeye atabileceğini inceliyor.
Kitabın ana argümanı, ilaç endüstrisinin, ilaçları aşırı olumlu bir ışık altında sunmak için klinik denemeleri sıklıkla manipüle ettiğidir. Goldacre, olumsuz veya sonuçsuz bulgular gömülürken pozitif sonuçların seçici olarak yayımlandığından, dolayısıyla bunun bir ilacın etkinliği ve güvenliği hakkında yanıltıcı bir izlenim yarattığından bahsediyor. Ayrıca, bir sponsorun ürününü iyi göstermek için hileli araştırmaların tasarlanması adetinin de altını çiziyor.
Kötü İlaç ayrıca ilaç geliştirme sürecindeki, ilaç denemelerinin tasarımındaki ve raporlanmasındaki ve düzenleyicilerin rollerini yerine getirme yeteneklerindeki kusurları da kapsamaktadır. İlaç pazarlama uygulamaları hakkında da kapsamlı bir anlatı var. Reçete yazan doktorların ve kilit kanaat önderlerinin, ilaç şirketlerinden güçlü bir şekilde etkilenmekte olan tıbbi pratiklerde oynadıkları rolü açıklıyor.
Goldacre, böylesine teknik bir konuyu tıbbi bilgisi olmayan bir okuyucu kitlesine açıklamada çok iyi iş çıkarıyor. Son bölümde Goldacre, biyomedikal camiaya silahlanma çağrısı yapıyor.
Otokrasi A.Ş.: Dünyayı Yönetmek İsteyen Diktatörler
Anne Applebaum
2024
Bu kitapta, komünizm üzerine çalışarak bir kariyer yapmış olan Anne Applebaum, liberal demokrasileri baltalamak için çalışan küresel bir otoriter rejimler ağına yol açan tarihsel koşullara genel bir bakış sunuyor. Applebaum’un temel önermesi, Rusya, Çin, İran, Kuzey Kore gibi otokrat hükümetlerin ve benzeri diğer hükümetlerin, propaganda ve ekonomik müdahaleler yoluyla dünya demokrasilerini istikrarsızlaştırmak için birlikte çalıştıklarıdır.
Applebaum, gözetleme teknolojisinin ihracı ve dezenformasyonun stratejik kullanımı da dahil olmak üzere otokrasilerin yönetimlerini sağlamlaştırmak için kullandığı mekanizmaları inceliyor. Vladimir Putin ve Xi Jinping’inki gibi rejimlerin, servetlerini korumak için küresel finansal sistemlerden ve Batılı iş seçkinleriyle ittifaklardan yararlanırken ve aynı zamanda liberal düzene saldırdıklarını vurguluyor. Ayrıca, Applebaum, otoriteryanizmin çekiciliğinin demokratik sistemlerin başarısızlıklarından kaynaklandığını ve genellikle demokratik yönetim tarafından hayal kırıklığına uğratılmış vatandaşların otoriteryan söylevlerden daha kolay etkilendiğini vurguluyor.
Otokrasi A.Ş. demokrasilerin kırılgan yönlerinin üzerlerine eğilmeleri için önemli bir uyarı ve eylem çağrısıdır. Applebaum, okuyucuları demokrasi ve otoriteryanizm arasındaki küresel mücadeleyi yeniden düşünmeye davet ediyor ve de aslında otokratların demokrasilerde yaşayan birçok kişinin siyasi görüşleri üzerindeki etkilerini kabul ediyor.
21. yüzyıl için Liderlik Dersleri
Tony Blair
2024
Tony Blair, ülke yönetmenin ilkelerini zor yoldan, bir ülkeyi on yıldan fazla yöneterek öğrendiğine inanıyor. Başbakanlık dönemi boyunca, başarılı bir hükümetin, göreve başladığı zaman da biliyor olmayı dilediği bazı temel özellikleri olduğunu anlamaya başladı. 40 özlü bölüm aracılığıyla Blair, liderlerin bugün karşı karşıya olduğu yapısal, politik ve teknolojik zorlukları ele alma stratejilerini masaya yatırıyor.
Kısa bölümlerle Blair, liderlik ve özellikle hükümete liderlik etme konusunda önemli soruları ele alıyor. Bir lideri iyi bir lider yapan nitelikler, beceriler ve düşünce yapıları nelerdir? Liderler başarılı olma şansını en iyi şekilde elde etmek için neler yapmalı ve neler yapmaktan kaçınmalıdır? Blair, bunun için herhangi bir resmi nitelik, deneyim ya da eğitim gerekmediğine hemen işaret ediyor. Açıkça bir el kitabı, iyi yönetim için bir tür pratik rehber olmasını amaçladığı kitabını okuyuculara sunuyor.
Dünyanın dört bir yanından, her türlü siyasi sistemden alınmış örneklerle dolu olan bu kitap, temel soruları yanıtlıyor: Bir lider, hükümetinin merkezini ve ofisini nasıl düzenlemelidir? Doğru planları nasıl önceliklendirmeli ve geliştirmeli, doğru personeli nasıl işe almalı, öngörülemeyen olaylar ve krizlerle nasıl başa çıkmalı ve kısa vadeli kazanımları uzun vadeli yapısal değişimlerle nasıl dengelemeli?
Bu kitabı farklı kılan, McKinsey gibi yönetim gurularından çıkma bir rapor değil, art arda üç seçim kazanmış eski bir Birleşik Krallık Başbakanı’nın raporu olmasıdır. Bu kitap, Blair’in yönetim stili hakkında okuyucularına fikir veriyor ve bu da Birleşik Krallık’ı 2000ler döneminde anlamlandırmamıza yardımcı oluyor.
Tony Blair, liderlik ve hükümet konusunda önemli bir rehberlik sunarken, pragmatizme yoğun bir şekilde odaklanılıyor ve Blair’in iktidardaki dönemine çok benzer şekilde, ahlak, kamusal sorumluluk ve politik kararların insanlara olan zararları hakkındaki tartışmalar son derece seyrek kalıyor.
Putin’i Cezalandırmak: Rusya’yı Devirmeye Yönelik Küresel Ekonomik Savaşın İçinden
Stephanie Baker
2024
Onlarca yılını Rusya’yı takip ederek geçiren deneyimli Bloomberg muhabiri Stephanie Baker, 2022’de Ukrayna’yı işgal etmesinin ardından Rusya’ya karşı Batı’nın başlattığı ekonomik savaşın derinlemesine bir analizini sunuyor. Baker, küresel ekonomiye zarardan kaçınırken harp yeteneğine hasar vermek için tasarlanmış yaptırımlar, el koymalar ve finansal araçlar yoluyla Rusya’nın ekonomisini zayıflatmaya yönelik koordineli çabaları okuyuculara gösteriyor.
Baker, Batı’nın yaptırım kampanyasının en iyi tasvirini ortaya koymak için onlarca yıllık deneyimden ve saha muhabirliğinden yararlanıyor. Baker’ın kitabı, sıra dışı kişiler, yaptırıma uğramış süper yatlar, kurnaz Kıbrıslı destekçiler, gölge filolar ve şafak baskınlarıyla dolu.
Baker, ekonomik araçların nasıl güçlü devlet yönetimi silahlarına dönüştüğünün ve yalnızca mevcut çatışmayı etkilemekle kalmayıp aynı zamanda ittifakları ve küresel ticaret sistemlerini yeniden şekillendirdiğinin altını çiziyor. Kitap, bir yandan ekonomik istikrarı koruyup bir yandan da yaptırımlar uygulamak gibi zorluklar da dahil olmak üzere Batılı ulusların karşılaştığı zorlukları vurguluyor ve bu tür tedbirlerin etkinliği ve uzun vadeli etkileri hakkında kritik soruları gündeme getiriyor.
Baker, yaptırımlara yönelik Rusya’daki yurt içi tepkiyi ve etkisini inceleyen bir açıklama sunmasa da, kitapta ekonomik savaş ve ekonomi, politika ve küresel güvenliğin kesişimi hakkında değerli bir içgörü sağlıyor.
Üçkağıt: Evrenin Efendilerine Karşı Hain Bir Muhabir
Matt Kennard
2015
Araştırmacı gazeteci Matt Kennard, Financial Times’da çalışırken, en üst düzey küresel elite sınırsız bir erişim elde etti. Henry Kissinger ile ağız dalaşlarından tut, Che Guevara’yı ele geçiren adamla ikindi kahvelerine kadar, Kennard, küresel ekonomik sistemin inanması kolay mitlerden uzakta nasıl işlediğine dair ilk ağızdan ve olağanüstü seviyede dürüst ifadeler topladığı dört yıl geçirdi. Ve tek bir sonuçla baş başa kaldı: Bildiğimiz şekliyle dünya, neredeyse sınırsız silah ve parayla faaliyet gösteren seçkin bir Amerikalı üçkağıtçı sınıfı tarafından yönetiliyor.
Kennard, siyasi elit, çok uluslu şirketler ve finansal kurumlar arasındaki danışıklı dövüşü ifşa ediyor. Kennard, Amerikan emperyalizminin ve şirket çıkarlarının yardım, kalkınma veya demokratik ilkeler kisvesi altında az gelişmiş ülkelere egemen olduğu bir sömürü ve kontrol yapısını ortaya çıkarıyor.
Kennard, Henry Kissinger gibi isimlerle yapılan röportajlar da dahil olmak üzere birincil kaynaklardan yararlanıyor ve Haiti, Bolivya ve Afrika’yı kapsayan vaka analizleri sunuyor. Bu “üçkağıdın” ekonomik eşitsizlikleri kalıcılaştırdığını, egemenliklerin altını oyduğunu, yerel ekonomileri mahvettiğini savunuyor ve genellikle Dünya Bankası gibi kurumlar ve neoliberalist politikalar tarafından bunun önünün açıldığını söylüyor. Kennard ayrıca bu küresel sömürüyü Amerika Birleşik Devletleri’ndeki sistemik eşitsizliklere bağlayarak ekonomi politikalarının yalnızca yabancı uluslara değil, aynı zamanda yurt içindeki ötekileştirilmiş gruplara da zarar verdiğini vurguluyor.
Üçkağıt, araştırmacı titizliğin ve ideolojik eleştirinin bir karışımı oluşuyla Kennard’ı Noam Chomsky ve Naomi Klein gibi seslerle birleştiriyor. Amerikan etkisi ve küresel kapitalizm hakkında eleştirel bir bakış açısı arayan herkes için Kennard’ın kitabı geniş bir içgörü sağlıyor.
İhanete Uğrayan Suriye: Vahşet, Savaş ve Uluslararası Diplomasinin Başarısızlığı
Alex J. Bellamy
2022
Esad hanedanının yakın zamanda çöküşüyle birlikte Bellamy, Beşar Esad rejimine karşı 2011 ayaklanmasından sonraki on yıl içinde dış güçlerin Suriyeli sivilleri korumada tekrarlanan başarısızlıklarını anlatıyor. Bellamy’nin “koruma sorumluluğu” ilkesine olan bağlılığıyla çerçevelenen, sıradan Suriyelileri önemseyen ve zaten sayıları çok da fazla olmayan uluslararası aktörlerin bile kaçınılmaz olarak daha acil veya önemli önceliklerinin ortaya çıktığı bir hikaye. Hatta, Bellamy, kendi egemenliklerini asabi bir şekilde savunmalarıyla tanınan birçok hükümetin, koruma sorumluluğunu müdahale etme yetkisinden biraz daha fazlası olarak yorumladığını öne sürüyor.
Bu kitap, küresel güçlerin ve kurumların vahşeti önlemede ve insani felaketlere anlamlı çözümler getirmede nasıl başarısız olduğunu titizlikle belgeliyor. Bellamy, Esad rejiminin Arap Baharı sırasındaki protestolara yönelik şiddetli baskısını, 2011’deki ayaklanmaları tetikleyen çocuklara yapılan berbat işkence de dahil olmak üzere ayrıntılarıyla anlatıyor. Bellamy, iç savaşın bölgesel ve uluslararası müdahalelerle körüklenen yıkıcı bir savaşa dönüşmesinin izini sürüyor. Uluslararası diplomasinin sistemik ataletini eleştiriyor ve küresel güçlerin yanlış politikalar ya da düpedüz ilgisizlikleri yüzünden Suriye rejiminin hiçbir ceza olmaksızın vahşetlere imza atmasına izin verildiğini vurguluyor.
Bellamy’nin analizi, jeopolitik çıkarların karmaşık etkileşimini araştırıyor. Örneğin, Rusya’nın Esad’a askeri destek vermesi ve İran’ın dahiliyeti, Batı’nın kararlı bir şekilde müdahale etme konusundaki isteksizliğiyle çelişiyordu. İhanete Uğrayan Suriye, zamanımızın ahlaki ve politik başarısızlıklarının güçlü bir eleştirisidir. Mevcut diplomatik çerçevelerin vahşetleri ele almadaki etkinliğini yeniden gözden geçirmek için bir çağrıdır.
Vasal Devlet: Amerika İngiltere’yi Nasıl Yönetiyor?
Angus Hanton
2024
Angus Hanton, Amerikalı şirketlerin Birleşik Krallık ekonomisi üzerindeki geniş etkisine dair güçlü bir eleştiri sunuyor. Vasal Devlet, ABD şirketlerinin teknoloji ve finanstan gıda, eğlence ve perakendeye kadar kilit sektörlere nasıl hakim olduklarını ve ölçekleri, stratejileri ve finansal güçleri ile genellikle Britanyalı rakiplerini nasıl geride bıraktıklarını araştırıyor. Hanton, bu hakimiyetin İngiltere’nin özerkliği ve ekonomik dayanıklılığına mal olduğunu savunuyor ve iddialarını desteklemek için kapsamlı araştırmalar sunuyor.
Hanton’un analizi, Birleşik Krallık’taki ABD temelli şirket sayısının şaşırtıcı boyutunun altını çiziyor. Amerikalı çok uluslu şirketlerin teknoloji, özel sermaye ve spor gibi sektörlerde nasıl ciddi paylar elde ettiklerini ve nasıl ABD’ye ait kuruluşların İngiltere’nin GSYİH’sinin tahminen %25’ini, birçok Avrupa ülkesinin yaklaşamadığı bir oranı, oluşturduğu bir senaryo yarattıklarını ayrıntılarıyla anlatıyor.
Hanton, ABD’nin, Britanya’nın Çin teknolojisi kullanımını sınırlamasını sağlamak için nüfuzunu kullandığını savunuyor. Enflasyonu Düşürme Yasası, şirketleri ABD’ye taşınmaya teşvik eden devlet yardımlarıyla Birleşik Krallık ve Avrupa’nın aleyhine ABD endüstrisini destekliyor. Yazar, artan ABD etkisini durdurmak veya yavaşlatmak için bazı tedbirler öneriyor.
ABD’nin Britanya’daki olağanüstü etkisini gözler önüne seren etkileyici bir kitap. Konunun Brexit de dahil olmak üzere daha büyük jeopolitik trendlerle bağlantısı, Vasal Devlet’i okuması önemli bir kitap haline getiriyor. Hanton, Birleşik Krallık’ın Brexit sonrası yörüngesini eleştiriyor, bağımsızlık vaatlerinin Amerikalı oluşumlara olan bağımlılığın artmasına yol açtığını söylüyor. Kısa vadeli kazanımlar yerine Britanya’nın ekonomik egemenliğine ve uzun vadede sürdürülebilirliğine öncelik veren politikaları savunuyor.
Sisi yönetiminde Mısır: Uçurumun kenarında bir ulus
Maged Mandour
2024
Maged Mandour, Mısır’daki 2013 askeri darbesinin ardından Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi liderliğindeki otoriter rejimin eleştirel ve ayrıntılı bir incelemesini sunuyor. Kitapta, ülkenin Sisi liderliğindeki şiddetli baskıya, siyasi şiddete ve ekonomik gerilemeye nasıl dayandığı inceleniyor.
Mandour, askeri rejimin doğasını inceliyor ve iki ana argüman sunuyor. Birinci argüman, 2011 ayaklanmasının devrimsel sonuçları olmayan devrim niteliğinde bir durum yarattığı yönündeki bilimsel varsayıma karşı çıkıyor. Mandour, ayaklanmanın gerçekten de devrimsel bir sonuç doğurduğunu, ancak arzu edilen sonucu doğurmadığını iddia ediyor. Ayaklanma sonucunda, devletin askerileştirilmesi eşi görülmemiş bir seviyede yoğunlaştırıldı.
İkinci argüman, Sisi rejiminin konsolidasyonuna rağmen siyasi baskılardan ziyade ekonomik baskılar nedeniyle değişime karşı savunmasız kaldığını öne sürüyor. Mandour, Sisi’nin yönetimini, Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek’in ikili/dolaylı sistemlerinden farklı olarak doğrudan bir askeri rejim olarak sınıflandırıyor.
Mandour’un Mısırlı bir siyasi analist olarak uzmanlığı kitaba güvenilirlik kazandırıyor ancak ülkede olanları açıklamak için teorik bir çerçeve kullandığından kitabı okuması ağır bir hale getiriyor. Sisi Yönetiminde Mısır, modern Orta Doğu’daki otoriter yönetim dinamiklerini gösterme konusunda iyi bir iş çıkarıyor ve uçurumun kenarındaki bir ulusun askeri yönetimin ve toplumsal baskılanmanın sonuçlarıyla nasıl boğuşmaya devam ettiğine dair kavrayışlar sunuyor.
Doğa, Kültür ve Eşitsizlik
Thomas Piketty
2024
Thomas Piketty, ilk olarak 2014 yılında, Karl Marx’ın Das Kapital’inin Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital başlıklı 704 sayfalık iddialı güncellemesiyle kamuoyunun dikkatini çekti. Çekiciliğinin bir kısmı (hem uluslararası bir çok satan hem de akademik bir sansasyon haline geldi) temel önermesinin basitliğiydi. Piketty’nin yeni kitabı ise bunun tam tersi. Çok daha kısa olması bir yana, 2022’de memleketi Fransa’daki Société d’Ethnologie’de verdiği bir konferansa dayanan ana mesajı şu: “Aslında her şey çok daha karmaşık.”
Bu ince ciltte Piketty, önemli ekonomik eşitsizliklerin piyasa ekonomilerinin kaçınılmaz ürünleri olduğu fikrine karşı çıkıyor. Bunun yerine, eşitsizliği teşvik etmede veya azaltmada siyasi seçimlerin ve kolektif seferberliklerin rolünü vurguluyor. Eğitim, miras, servet vergilendirmesi, iklim krizleri ve cinsiyet eşitsizlikleri gibi çeşitli konuları inceliyor. Piketty’nin analizi, tarihsel örnekler ve küresel bir bakış açısıyla zenginleştirilerek yazarın eşitsizliğin azaltılmasının sürekli siyasi ve sosyal çabalar gerektirdiğine dair görüşünü destekliyor.
Piketty, çözüm olarak küresel bir servet vergisinin üzerinde önemle duruyor. Gelir, sermaye ve mirasın vergilendirilmesinin daha ilerici olması gerektiği görüşünden geri adım atmıyor. Doğa, Kültür ve Eşitsizlik, Piketty’nin temel tezinin altını çiziyor: Eşitsizlik ne doğal ne de kaçınılmazdır, ancak tarihsel, kültürel ve politik güçler tarafından şekillendirilir. Kitap, hem geçmişin bir yansıması hem de daha adil bir geleceği şekillendirmek için bir rehber görevi görüyor.
Savaşın Cazibesi: Savaşların Nasıl Kazanıldığının ve Kaybedildiğinin Tarihi
Cathal J. Nolan
2022
Savaş tarihinde ‘belirleyici muharebeler’ ne kadar önemlidir? Bu, Cathal Nolan’ın 2.000 yılı aşkın askeri tarihe dair araştırmasında ele aldığı temel sorudur. Nolan, siyasi ve askeri liderlerin ‘belirleyici muharebe’ fikrine sabitlendiğine inanıyor, çünkü bu kolay, ucuz ve kesin bir zafer sunuyor gibi görünüyor. Hızlı çözüm: ani Blitzkrieg, hızlı manevra savaşı, ulu önderin nefes kesen dehası, düşmanın kan ve demir tarlasında yok edilmesi ve ardından zaferle gelen barış. Nolan’a göre bu bir yanılsamadır çünkü ‘belirleyici muharebeler’ nadiren gerçekten belirleyicilerdir.
Nolan, Cannae, Austerlitz veya 1941’deki Alman kuşatmaları gibi genellikle belirleyici olarak kutlanan savaşların genellikle uzun vadeli stratejik sonuçlar vermede başarısız olduğunun altını çiziyor. Bunun yerine, savaşların “ulu önderlerin” parlak zekaları veya dahiyane taktiklerden ziyade dayanıklılık, lojistik üstünlük ve uzun süreli harekatları sürdürme kapasitesi ile kazanıldığını iddia ediyor. Kapsamlı tarihsel örnekler kullanarak, savaş alanındaki zaferlerin yüceltilmesini eleştiriyor ve savaşın genellikle göz ardı edilen insani ve lojistik boyutlarını vurguluyor.
Nolan tarihsel bir analiz yapıyor ve argümanları, Napolyon Savaşları’ndan modern çatışmalara kadar kapsamlı bir vaka analizi yelpazesiyle destekleniyor. Bu da tezinin ne kadar devamlı bir geçerliliği olduğunu bizlere gösteriyor. Nolan, bir dizi belirleyici muharebeden oluşan romantikleştirilmiş savaş kavramını çürütüyor ve daha incelikli bir çatışma anlayışını savunuyor. Eseri, hem bilime bir katkı hem de savaşın sebep olduğu kalıcı insani ve maddi kayıplar hakkında uyarıcı bir hikaye görevi görüyor. Askeri çatışmalara ve bunların nasıl kazanıldığına veya kazanılabileceğine ilgi duyanlar için okuması elzem bir kitap.
Kapitalizme Kızgın Olmak Normal
Bernie Sanders
2023
Vermont Senatörü yeni kitabında, kapitalizme kızgın olmanın normal olduğunu, çünkü daha iyisini istemenin normal olduğunu savunuyor. Bernie Sanders %1’lik kesimi ele alıyor ve kontrolsüz açgözlülükle beslenen ve sıradan insanların aleyhine düzenlenmiş bir sistemin açık gerçeklerini dile getiriyor. Bir avuç oligarkın bundan daha iyisine daha önce hiç sahip olmadığı, bin ömür boyunca harcayabileceklerinden daha fazla paraya sahip olduları fakat büyük çoğunluğun hayatta kalmak için mücadele ettiği sistem. Herkesin iyi yaşam standartlarının olmasının imkansız bir rüya gibi göründüğü sistem.
Kitap, 2020 Demokrat Parti ön seçimlerini anlatan bir bölümle başlıyor. Sanders ilk üç eyalette ön seçimi kazandı ve bu başarıyı elde eden ilk aday oldu. Bu durum, ABD yönetici sınıfını dehşete düşürdü. Bu ivmenin köreltilmesi gerekiyordu ve Demokrat Parti’nin yerleşik kadroları bunun olmasını sağlamak için var gücüyle harekete geçti. Sanders “fiyasko”yu anlatıyor.
Bernie Sanders, modern ekonomik eşitsizliğin hararetli bir eleştirisini ve daha adil bir sistem için bir vizyon sunuyor. Kitapta, Sanders’ın seçim söylevi, kapitalizmin yapısal kusurlarını ele almak için; servet yoğunlaşması, şirket egemenliği ve sağlık ve işgücü sistemlerinin yetersizlikleri gibi problemlere değinen ayrıntılı bir manifestoya dönüştürülüyor.
Kitabın ana teması, Sanders’ın milyarderlere ve aşırı gelir eşitsizliğine karşı ahlaki argümanıdır. Bir sistemin, milyonlarca insan temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için mücadele verirken aşırı zenginlerin gittikçe zenginleşmesine izin vermesinin hem adaletsiz hem de zararlı olduğunu ileri sürüyor. Kitapta, kamu mallarını finanse etmek ve eşitsizliği azaltmak için Medicare For All, işgücü reformları ve aşırı zenginlere daha yüksek vergiler uygulanması gibi politikalar öneriliyor.
Sanders’ı sevseniz de sevmeseniz de, ABD’nin ve Kapitalizmin durumuna ilişkin anlatısı, görev başında bir senatör olmasının getirdiği ilginç bir içgörü sağlıyor. Çözümleri tamamen sol görüşten olsa da, bu kitap ekonomik adalet ve ABD demokrasisinin geleceği hakkında devam eden tartışmaya katkıda bulunuyor.
Almanlar Neden Daha İyi Yapıyor: Gelişmiş Bir Ülkeden Notlar
John Kampfner
2020
John Kampfner’in kitabı, Almanya’yı takdir eden İngiliz eserlerine ait o uzun listede yer alıyor. Pek çok Edward dönemi İngilizi’ne göre, Wilhelm İmparatorluğu daha iyi bir orduya, daha saygın üniversitelere ve bilime, daha acımasız sanayicilere sahipti ve genel olarak daha gelişmiş bir ülkeydi.
Kişisel keşifleri ve anekdotları ikna edici ampirik kanıtlarla harmanlayan bu kitap, Batı’daki birçok kişinin hala nefret etmeyi sevdiği ülkenin eleştirel ve eğlenceli bir keşfi. Brexit sonrası manzara için önemli soruları gündeme getiren Kampfner, hatalarına rağmen Almanya’nın neden başkalarının taklit edebileceği bir model haline geldiğini, buna karşın Britanya’nın neden çağdaş zorluklarla başa çıkmakta başarısız olduğunu sorguluyor. Kısmen anı, kısmen tarih ve kısmen seyahatname diyebileceğimiz bir kitap.
Kampfner, Almanya’nın yönetim, sosyal uyum ve uzun vadeli planlama konusundaki yaklaşımını analiz etmek için kapsamlı röportajlardan ve kişisel gözlemlerden yararlanıyor. Angela Merkel’in 16 yıllık görev süresi boyunca istikrarlı liderliğiyle örneklenen rızaya dayalı siyasi kültürünü övüyor. Almanya’nın 2015 mülteci akını ve COVID-19 pandemisi gibi krizlerin etkili bir şekilde üstesinden gelmesi, çalkantılı 20. yüzyıl tarihinin şekillendirdiği bir zihniyet olan risk almak yerine ülkenin temkinli ve kasıtlı hareket etme tercihinin altını çiziyor.
Mutlak üstünlükten ziyade, Almanya’nın pragmatik ve işbirlikçi ahlakından çıkarılacak derslerle ilgili bir kitap. Kampfner’ın da belirttiği gibi, geçmişinin küllerinden doğarak modern ve olgun bir demokrasinin canlı örneği olan bu ulus, tarihten ders çıkarmanın ve aşamalı ilerlemeyi benimsemenin gücünün bir kanıtıdır.
Belgesel: Dönüm Noktası: Atom Bombası ve Soğuk Savaş
Netflix
2024
Dokuz bölümlük bir dizi olarak yayınlanan bu Netflix belgeseli, Soğuk Savaş tarihine kapsamlı ve erişilebilir bir bakış sunarken özellikle atom bombasının geliştirilmesinin küresel siyaseti nasıl şekillendirdiğine ve günümüz olaylarını etkilemeye devam eden uzun süreli sonuçlarına odaklanıyor.
Belgesel, atom bombasının geliştirilmesi ve konuşlandırılmasıyla başlıyor ve Soğuk Savaş’a dair ayıltıcı bir keşif sunuyor. Dizi, nükleer silahların ortaya çıkışını, 20. yüzyılın büyük bir bölümünü tanımlayan ABD ve Sovyetler Birliği arasında süregelen gerilimlerle ilişkilendiriyor. Birkaç on yıla yayılan belgesel, Küba Füze Krizi, silahlanma yarışı ve nihayetinde nükleer silahların güçlü ülkeler arasında yayılması gibi önemli olayları derinlemesine inceliyor.
Domuzlar Körfezi ve neredeyse nükleer savaşa yol açan çatışmalar gibi önemli anlara odaklanarak, Soğuk Savaş dönemine eşlik eden korku ve belirsizliğin canlı bir resmini çiziyor.
Belgesel, zengin arşiv görüntülerinden ve uzman yorumlarından yararlanarak hem eğitici hem de ufuk açıcı bir anlatı oluşturuyor. Bu derece bir bilgi yoğunluğu zaman zaman bunaltıcı olabilse da, belgesel nükleer savaşın tarihini ve günümüz dünyasındaki geniş kapsamlı sonuçlarını anlamak isteyen herkes için paha biçilmez bir kaynak sunuyor. Dönüm Noktası: Atom Bombası ve Soğuk Savaş, Soğuk Savaş’ın mirasını ve nükleer silahların yarattığı devam eden tehdidi anlamakla ilgilenen herkes için kesinlikle izlenmesi gereken bir belgesel.
Belgesel: Parayı Bulmak, Ulusal Borcun Öteki Yüzü
Stephanie Kelton
Giant Pictures
2023
Amerikalı ekonomist Stephanie Kelton, modern para teorisini inceleyen belgeseliyle ün kazandı. Başkan Joe Biden’ın ekonomi danışmanı Jared Bernstein ile röportaj yapmış ve onu zor duruma sokmuştu. ABD’nin kendi parasını bastığı halde neden borcu olduğunu açıklamasını istemişti. Bernstein ise, ABD hükümetinin kendi parasını bastığı ve kendi parasıyla borçlandığı halde neden borcu olduğunu açıklayamadığını söylediği uzun ve hararetli bir açıklama yapmıştı.
Parayı Bulmak: Ulusal Borcun Öteki Yüzü, para ve ulusal borç hakkındaki geleneksel ekonomik varsayımlara meydan okuyan, Modern Para Teorisi’nin (MMT) düşündürücü bir incelemesi. ABD gibi kendi para birimlerini basan ulusların geleneksel anlamda iflas edemeyeceklerini ve yaygın olarak varsayıldığı şekilde ulusal borç tarafından kısıtlanmadıklarını savunuyor. Belgesel daha ziyade, paranın ekonomiyi yönetmek için bir araç olduğunu ve önemli toplumsal ihtiyaçları finanse etmek için kullanıldığında açıkların özünde zararlı olmadığını öne sürüyor.
Kelton, MMT’yi ilgi çekici ve erişilebilir bir şekilde tanıtıyor, net açıklamaları grafiklerle ve aralarında hem destekçileri hem de eleştirmenleri olan bir dizi ekonomistin röportajlarıyla birleştiriyor. Film, kemer sıkma ve dengeli bütçeleri vurgulayan hakim neoliberal görüşü eleştiriyor ve bunun yerine hükümetlerin borç limitleri konusunda endişelenmeden iklim değişikliği, sağlık ve altyapı gibi konuları ele almak için para politikasını kullanmaya odaklanmaları gerektiğini öne sürüyor.
Parayı Bulmak, ekonomi hakkında yeni bir düşünme biçimine ilgi çekici bir giriş niteliğinde olup hakim kemer sıkma anlatılarına bir alternatif sunuyor. Sadece ekonomik tutuculuğu sorgulamakla kalmıyor, aynı zamanda sosyal fayda için bir araç olarak maliye politikasına bakış açımızda da bir değişim çağrısında bulunuyor.