#Avrupa #Düşünce #Filistin #Genel #Jeopolitik #Ortadoğu #Siyaset #Tarih #Tema #Toplum

Srebrenitsa’dan Gazze’ye: Ümmetin Kalkanına İhtiyacı Var

Srebrenitsa’dan Gazze’ye: Ümmetin Kalkanına İhtiyacı Var

Hayatınızda sizi sonsuza dek değiştirecek anlar vardır. Sadece bakış açınızı değiştirmekle kalmayan, aynı zamanda bildiğinizi sandığınız her şeyi -dünya, adalet ve insanlık hakkında- yerle bir eden anlar. Ruhunuzu şekillendiren anlar.

11 Temmuz 1995 benim için böyle bir andı.

Akıllı telefonların, canlı yayınların ve sosyal medyanın vahşetleri gerçek zamanlı olarak yayınlayabildiği dönemlerin öncesindeydi. O zamanlar soykırım trend değildi. Gölgelerde saklanıyordu; filme alınmamış, görülmemiş ve çoğu kişi için gerçek dışıydı. Ama Bosna’da her şey fazlasıyla gerçekti.

Sırp güçleri 1992’den itibaren Bosnalı Müslümanlara karşı sistematik bir etnik temizlik kampanyası başlattı. Rakamlar ürkütücü: yaklaşık 80.000 kişi öldürüldü; bazı tahminler daha da fazla olduğunu söylüyor. 60.000 kadın ve kız çocuğuna tecavüz edildi. 1,5 milyondan fazla insan yerinden edildi. 1.500 cami yıkıldı, çoğu asırlık. Bu, Holokost’tan bu yana Avrupa’da yaşanan ilk soykırımdı.

Hikâyeler yürek parçalayıcı.

Kenan Trebincevic savaş başladığında henüz 11 yaşındaydı. Örnek aldığı Pero adındaki Sırp karate antrenörünün evine bir AK-47 ile gelip “Çıkmak için bir saatiniz var, yoksa öldürülürsünüz!” diye bağırdığını hatırlıyor. Şöyle diyor: “Doğum günlerimizi ve tatillerimizi paylaştığımız Hristiyan Sırp komşularımızın sırf Müslüman olduğumuz için bizi kamplara atıp öldürüp tecavüz edeceğini hiç düşünmemiştim. Tek suçumuz Allah’a inanmaktı.”

Bir diğer kurtulan ise çocuğunun hayatı için yalvaran bir annenin, oğlunun boğazının gözleri önünde kesilmesini izlemeden önce elinin kesildiğini anlattı. Ancak en karanlık bölüm 11 Temmuz’da Srebrenitsa kasabasında yaşandı.

1993 yılında BM tarafından “güvenli bölge” ilan edilen Srebrenitsa’nın korunması gerekiyordu. Sivilleri korumak için Hollandalı barış gücü askerleri görevlendirilmişti. Ancak sivilleri General Ratko Mladić ve Sırp güçlerine teslim ettiler. Sonrasında bir katliam yaşandı. 8.372 erkek ve çocuk idam edildi. Binlerce kadın ve kız çocuğuna tecavüz edildi. Bu sıradan bir katliam değil, sistemli bir imhaydı.

Suçları neydi? “Rabbimiz Allah’tır” demeleriydi.

وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ اِلَّٓا اَنْ يُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَم۪يدِۙ Ve onların onlara karşı gelmeleri, ancak, Aziz ve Hamîd olan Allah’a iman etmeleri sebebiyledir. (Burûc 8)

O zamanlar sadece 20 yaşındaydım. Savaşın dehşetini ilk kez o zaman gerçekten anladım. Müslüman hayatının ne kadar ucuz olduğunu ilk kez gördüm. Avrupa’nın Müslümanlara karşı derin nefretini ilk kez o zaman anladım. Ümmetin onu koruyacak bir kalkanının olmadığını ilk kez o zaman fark ettim.

Srebrenitsa, bugün bile Müslümanların ruhunda açık bir yaradır.

Potočari’deki mezarlığı ziyaret ettiğinizde babaların, oğulların, kardeşlerin mezarlarını işaretleyen sıra sıra beyaz mezar taşlarından oluşan bir okyanus göreceksiniz. Kadınlar hâlâ yas tutuyor. Hayatta kalan birkaç yaşlı adam, yok edilen bir neslin acısını taşıyor.

Toplu mezarlar kazıldı. Cesetler tekrar tekrar gömüldü, kemikler suçu örtbas etmek için dağıtıldı. 1996’dan beri adli bilim insanları, DNA yoluyla kalıntıları titizlikle teşhis ederek ailelere bir nebze olsun huzur veriyor; onlara hiçbir şey sunmayan bir dünyada bir parça onur…

“Bir daha asla” diyorlar.

Peki 30 yılda ne değişti?

Artık Batılı güçlerin Boşnakların kendilerini savunmasını engellediğini biliyoruz. Clinton, NATO müttefiklerinin Müslüman bir Bosna’nın “doğal olmadığına” inandığını itiraf etti. İngilizler, Fransızlar ve Ruslar, Müslümanların yenilgisini fiilen garantileyen bir silah ambargosu konusunda ısrarcıydı. Fransa Başbakanı Mitterrand, Bosna’nın Avrupa’ya ait olmadığını söyledi. Bir İngiliz diplomat bunu “Hristiyan Avrupa’nın acı dolu ama gerçekçi bir restorasyonu” olarak nitelendirdi.

Aynı nefret ve ikiyüzlülük bugün Gazze’de yankılanıyor.

Batılı liderler kendilerine barış elçisi diyor. Trump, Nobel Barış Ödülü’nü hayal ediyor. Ama gerçekte:

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِۙ قَالُٓوا اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ اَلَٓا اِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلٰكِنْ لَا يَشْعُرُونَ

Onlara: “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın” denildiğinde: “Biz sadece ıslah edicileriz” derler. Gerçek şu ki, bozgunculuk yapanlar onlardır, fakat farkında değillerdir. (Bakara Suresi, 11-12)

Müslüman yöneticiler Bosna soykırımı sırasında hiçbir şey yapmadı. Şimdi de hiçbir şey yapmıyorlar; ne Filistin’de, ne Doğu Türkistan’da, ne Keşmir’de, ne Myanmar’da, ne de Sudan’da. Sadece sessiz kalmıyorlar, aynı zamanda zulme yardım ve yataklık ediyorlar. Acılarımıza sebep olanlara ortak oluyorlar.

BM ve uluslararası kurumlar mı? Boş laflar. İçi boş kınamalar. Uluslararası Adalet Divanı bile küresel beklentilere rağmen, cinayetleri durdurmayı başaramadı. Failler Batı başkentlerinde kahvelerini yudumlarken Uluslararası Adalet Divanı tutuklama emirleri çıkarıyor.

Amerika Bosna’ya “müdahale ettiğini” söylediğinde unutmayın, ancak katliam bittikten sonra geldiler. Sırplar soykırımdan sonra toprakla ödüllendirildi ve kurbanların geri dönmesi engellendi.

Tanıdık geliyor mu? Nakba’dan beri Filistin’de kullanılan sömürgeci taktiklerin aynısı.

Peki, son otuz yıldır hiçbir şey öğrenmedik mi?

Gazze uluslararası düzenin gerçekte ne olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi: bir barış gücü değil, Müslüman topraklarını zayıf, bölünmüş ve boyunduruk altında tutmak için kurulmuş bir sistem. Bizi öldürüyorlar, yerlerimizden ediyorlar, kadınlarımıza tecavüz ediyorlar, evlerimizi yakıyorlar ve sonra da takım elbise giyip insan haklarından bahsediyorlar.

Umudumuz onlardan yana değil. Tek umudumuz Allah’tır, O’nun dinidir ve bu ümmettir.

Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Müslümanların arkasında savaştığı ve korunduğu tek kalkan İmam’dır (Halife).” (Müslim)

Bu ümmet çok uzun zamandır kalkansız kaldı. Onu birlik, cesaret ve samimi liderlikle yeniden inşa edene kadar yaralarımız kanamaya devam edecek.

Srebrenitsa sıradan bir trajedi değildi. Benim kuşağım için bir uyanış çağrısıydı. Ne yazık ki bazıları katliamlar sonrasında sadece erteleme tuşuna bastı. Gazze’de de aynısını bir daha yaşamayalım.

 

Demokrasi ve Bangladeş

Demokrasi ve Bangladeş

Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir